18 Ağustos 2023
Sonraki zamanlarda yüzlerce roman, hikâye okudum elbette ama benim için temel, öyle düşünüyorum, çocukken okuduklarım olmuştur.
1975 yılıydı. Ortaokul ikinci sınıftaydım. Yaz tatiliydi. Gözümün önünde iskele, kayalıklar, midyeler, martılar, kayıklar dönüp duruyordu. Annem, henüz tatilin ilk günleriydi, “Babaannenle İzmir’e gidiyorsun.” dedi.
Bana hiç bitmeyecekmiş gibi gelen bir yolculuktu. İzmir Karşıyaka’da Alaybey’de oturuyorduk. Evimiz tren istasyonuna yakındı. Günün akşam serinliğinde tren raylarını ardımda bırakıp apartmanların, işyerlerinin arasından sahile çıkan yollarda yürürdüm. Denizi özlerdim.
Yine bir akşamüstüydü, yürüyüşe çıkmıştım. Bir kitabevi gördüm. Kocaman vitrininin içindeki ahşap raflarda sıra sıra dizilmiş, büyüklü küçüklü rengarenk kitaplar vardı. Uzunca bir süre orada öylece onlara bakakaldım.
Kitapların, yazarların isimlerini tek tek okudum. Vitrinin önünde, yerdeki kitaba gözüm ilişti. Kitabın adı küçük harflerle, kırmızı renkte, büyük büyük yazılmıştı: Boynu Bükük Öldüler. Hemen yanı başına “1972 Orhan Kemal Roman Ödülü” diye not düşülmüştü. Kitabın adının üzerinde büyük harflerle YILMAZ GÜNEY yazıyordu.
Umutsuzlar filmi geldi aklıma. O filmin kasabamızın meydanında, elektrik direğindeki afişi hâlâ gözümün önündeydi. Film, haftalarca kapalı gişe oynamıştı.
Yılmaz Güney roman yazarıymış diye düşündüm. Çirkin Kral, gözümde daha da büyüdü, güzelleşti. Bir süre daha kitabın kapağını, resmi, dağın önünde çalışan köylüleri seyrettim. Sonraki gün o kitabı aldım.
Elimde kitapla eve gelinceye kadar unutulmaz bir heyecan yaşadım.
Durmuş ağa güldü: “Seninki de akıl değil be Kamber? Düşün bir kere, sen fakir adamın birisin, çocuk okutmak senin neyine? Sonra fakir çocuğu, ha okumuş ha okumamış, hepsi bir. Okuyup da adam mı olacak sanki?”
Kamber çaresiz ellerini oynattı, uygun bir söz gelmedi aklına.
“Hele bir okusun ağam, bakalım üçü geçecek mi?”
“Üçü de geçse, beşi de geçse hepsi bir, hepsi hava. Sen onu bunu bırak, tez elden bir işe sok onu. Sonra çok yüz veriyorsun. Ara sıra bas tokadı, gözünde şimşekler çaksın.”
“Çocuğun bir şey yaptığı yok ki ağam, çok uslu çocuktur.”
“Olsun sen yine de döv onu. Köylü kısmını küçükken döveceksin ki dayağa alışsın. Kötü söz söyleyeceksin ki kötü söze alışsın. Alıştıracaksın, alıştıracaksın Kamber.”
Kamber elindeki cigaraya bakıyordu. Bir insan ömrü gibi usul usul tükeniyordu.
Kitabı bir solukta okuyup bitirdim. Kitapta ana karakter, asıl kahraman yetim ve öksüz kalararak bir ağanın elinde büyüyen Halil’di. Gözü kara, cesur, isyancı Halil. Feodalitenin ağır baskısı altında ezilen köylülere ışık olan Halil. Halil, uzun bir süre gözümün önünden gitmedi. Sadece Halil miydi unutamadığım? Irz düşmanı ağanın oğlunu öldüren Omar da bir kahramandı. Bir horoz yüzünden Ağa’nın aşağılamalarına maruz kalan hatta dayak yiyen Seyfi’yi de unutmamak lazım. O Seyfi ki Ağa’nın horozunu yenebilecek bir horoz bulmak için, intikam için köyden ayrılıp inatla, hırsla beş yıl çalışıyordu. Unutulmazdı elbette. Yine de benim çocuk aklım, yüreğim Kamber’de kaldı. Ağaların zulmünü görüp oğlunu okutabilmek için köyü terk eden Kamber.
İzmir’den kasabamıza döndük. Yaz tatili devam ediyordu. Kasabamızdaki kitabevinin vitrininde kitaplara bakıyordum. Birdenbire gözüm Orhan Kemal adına takıldı. Boynu Bükük Öldüler’in Orhan Kemal Roman Ödülü’nü aldığını hatırladım. Camın önünde Orhan Kemal’in Dünya Evi romanı duruyordu. Fiyatını öğrendim.
Babama koştum, para alıp geldim. Kasabamdaki kitabevinden aldığım ilk romanım Dünya Evi oldu. Bu romanla birlikte ilk kez işçilerin hayatına girdim. Fabrikada çok az bir ücret karşılığında ağır şartlarda çalışmanın ne demek olduğunu öğrendim. Romandaki karakterin benim çocuk belleğimde kalan en önemli özelliği alın teriyle para kazanması, yolsuzluğa itibar etmemesi, hatta işsiz kalmayı göze almasıydı. Bir de karısı Cemile’nin kendisinden gizli iş aramasına kızsa bile evini terk edememesiydi.
Sonraki zamanlarda yüzlerce roman, hikaye okudum elbette ama benim için temel, öyle düşünüyorum, çocukken okuduklarım olmuştur.
–
Taner İskender’in Diğer Yazıları
Pazar Günü, Etli Ekmek, Babam ve 1 Mayıs