“Yaprak”lardan Kısa Kısa

4 Ekim 2023
Bizim Çağ Edebiyat

Orhan Veli


Yaprak’ı çıkarmaya karar verdiğimiz geceki sevinci gözümün önünde. Yaprak’ın gericilikle savaşacağını düşünüyor, bu savaşın lüzumuna inanıyordu.

Melih Cevdet, Orhan Veli’nin ardından El Ele, Son Yaprak, 1 – 2 – 1952

M. C. Anday,
Yurdumuzun Gerçekleri,
Yaprak Fikir Sanat Gazetesi,
1 Ocak 1949, Sayı 1

Bir şiirde, bir hikâyede, bir romanda, bir piyeste memleketimize ait acı bir gerçek gördüler mi köpürüyorlar; sanatkârı bozgunculukla, yurdunu sevmemekle suçluyorlar.

Bir düşünelim: Türkiye’nin bilinen kaç ölçümünde kabartma bir haritasını yapmak isteyen bir uzmana “Aman, bataklıları, çölleri gösterme!” denilebilir mi?

Her işin başı, bu memleketi acı tatlı, bütün gerçekleriyle, hayale kapılmadan olduğu gibi tanımaktır. Kimsenin yurt sevgisinden şüphe etmeye hakkımız yoktur.

O. V. Kanık, Yanlış Bir Yol,
Yaprak Fikir Sanat Gazetesi,
15 Ocak 1949, Sayı 2

Toplumsal hayatımızda iki üç yıldan beri gelişmekte olan bazı olaylarla bu olayları körükleyen bazı kimselerin, istemeye istemeye memlekete kötülükler ettiklerini görüyoruz. Bu kötülükler günden güne artıyor. Cahil halkı avlamak isteyen fikir madrabazları, onun geri kalmış taraflarını alabildiklerine sömürmekten geri kalmıyorlar.

M. Fırtınalı, Bilim Düşüncesi,
Yaprak Fikir Sanat Gazetesi,
15 Şubat 1949, Sayı 4 

Galile’nin yolundan yürüyenler diyorlar ki: Evet, bilim sihirbaz değneği gibi her şeyi bir çırpıda halletmez fakat her şey ancak bilim yoluyla halledilebilir. İnsanlık tarihi, bir taraftan bilginin hiç durmadan ilerlediğini, geliştiğini öbür taraftan da insanların önüne çıkan bütün meselelerin yalnız ve yalnız bilimsel gerçeklere uygun şekilde çözüldüğünü gösteriyor. Geçmişin ve geleceğin bütün sihirbazları, metafizikçileri bir araya toplansalar gene de dünya dönecek, bilgi ilerleyecek ve insan karşısına dikilen engelleri bilgisiyle yenecek, saadete, mükemmelliğe biraz daha yaklaşacaktır.

M. Gorki’den Çeviren:
Suat Taşer, İnsan Anlayışı,
Yaprak Fikir Sanat Gazetesi,
13 Aralık 1949, Sayı 16

Bence insandan öte hiçbir fikir yoktur. Bütün eşyanın, bütün fikirlerin yaratıcısı insan, yalnız insandır. Mucizeler yaratan işçi, bütün tabiat kuvvetlerinin müstakbel efendisi olur. Dünyamızdaki her şey çalışmanın, hünerli ellerin mahsulüdür. Bütün düşüncelerimiz, bütün fikirlerimiz sanattan, ilimden ve teknolojiden doğmuştur. Düşünce, olaylardan çıkar. Dünyamızda hissettiğim ve gördüğüm her şeyin insan aklının ve muhayyelesinin mahsulü olduğu içindir ki insanın önünde saygı ile eğilirim.

S. Eyüboğlu, Yamalar,
Yaprak Fikir Sanat Gazetesi,
1 Şubat 1950, Sayı 19

İleri fikirlere ütopya demek öylesine moda oldu ki yaşasın ütopyalar demek geliyor insanın içinden. Öyle ya topsuz tüfeksiz bir dünya ütopya, dayaksız eğitim ütopya, cehennemsiz ahlâk ütopya, bitsiz sıtmasız köy ütopya, baremsiz inkılâpçılık ütopya… Ne gariptir ki bu fikirlere ütopya diyenler kendi hayatlarında, zevklerinde gerçekten çok hayale,  ruha, masal dünyalarına düşkün oluyorlar da bu fikirleri güdenler gerçekten gayrısına inanmıyorlar.

Özdeyişler,
Yaprak Fikir Sanat Gazetesi,
1 Şubat 1950, Sayı 19

“Türk işçisi anlamış bulunuyor ki grev, teşebbüs edenin elinde patlayan bir bombadır.” (Reşat Şemsettin Sirer)

“Grev İsteyenler Türk değildir.” (Fuat Erciyes)

O. V. K, Grev mi, Grev Hakkı mı? Dil Köşesi,
Yaprak Fikir Sanat Gazetesi, 1 Şubat 1950, Sayı 19

Son günlerde Çalışma Bakanı ile sendikalar arasında bir çekişmedir gidiyor. Mesele aslında bir dil meselesidir. Türkçeyi ayrı mânalarda kullanmadıkları için birbirlerinin dediklerini bir türlü anlayamıyorlar. İşçiler “Grev hakkı istiyoruz” diyorlar. Bay Reşat Şemsettin Sirer bu sözleri Meclis’e “Türk işçisi grev istemiyor” diye naklediyor. İşçiler tekrar “İstiyoruz” diyorlar. Fakat Bay  Sirer “İstemiyorlar” dediği için işçiye grev hakkı tanınmıyor. Karışıklık Bay Sirer’in grev kelimesiyle grev hakkı tâbirini aynı anlamda kullanmasından ileri geliyor. Halbuki grev başka şey, grev hakkı başka şey. Hak verilir de kullanılmaz. Hele Bay Sirer’in dediği gibi Türk işçisi grevi sahiden istemiyorsa böyle bir hakkı bağışlamak için bundan daha iyi bir fırsat olmaz. Mademki kullanmayacak, ne korkuyorsun? Ver de kurtul.”

Melih Cevdet, Oktay Rıfat, Orhan Veli,
Nazım Hikmet Meselesi,
Yaprak Fikir ve Sanat Gazetesi, 15 Mayıs 1950, Sayı 26, Yıl 2

Büyük Türk şairi Nazım Hikmet’in on üç yıl bir adlî hata yüzünden hapiste tutulduğu hakkında yetkili hukukçular tarafından açıklanan hakikat, yurdumuzda ve dünyada  büyük akisler doğurmuştur. Durumun bir an önce düzeltilmesi için elân harekete geçilmesi, yetkili makamlar nezdinde yapılan, memleket ve memleket dışı türlü müracatların bir netice vermemesi cemiyetimizi ağır bir sorumluluk altında bulundurmaktadır. Başladığı ikinci açlık grevi ile Nazım Hikmet’in her saat ölüme yaklaşmakta bulunması karşısında Türk vatandaşı olarak, insan olarak, meslektaş olarak yüklenilen soruma katılmadığımızı önemle belirtir ve bu maksatla 12 Mayıs tarihinden başlamak üzere iki gün aç durmaya karar verdiğimizi umumî efkâra bildiririz.

Üç Sosyalist Şair, O. V. K., Yaprak Fikir ve Sanat Gazetesi, 15 Mayıs 1950, Sayı 26, Yıl 2

Birinci sahifede sözünü ettiğimiz aç durma işini 11 Mayıs günü Ankara’da çıkan Kudret gazetesi şöyle bir başlıkla haber verdi: Üç sosyalist şair açlık grevi yapacakmış!

Yurdumuzda sosyalist kelimesiyle, komünist kelimesi arasındaki fark pek iyi anlaşılamadığı, komünist kelimesi de çok kere vatan haini anlamına geldiği için bu başlığı ilkin bir jurnalcılık saydık. Ama sonra biraz düşündük, ilk korkumuzun boşuna olduğunu anladık. Çünkü bundan beş on gün evvel eski Devlet Bakanı Cemil Said Barlas, Halk Partisi’nin bir sosyalist partisi olduğunu söylemişti. Söylemişti de Demokratlar buna şiddetle karşılık vermişler, “Siz sosyalist değilsiniz, asıl sosyalist biziz” demişlerdi.

Partilerimiz arasında bile kolay kolay paylaşılamayan bu sıfatı bize layık gördüğü için Kudret gzetesine teşekkür etmek istiyorum.

Orhan Veli Kanık,
Bazı Üniversiteli Gençlere, Yaprak Fikir ve Sanat Gazetesi,
1 Haziran 1950, Sayı 27, Yıl 2

Bazı üniversiteli gençler, İstanbul’daki gazetecileri dolaşıp gazetemizi satmamalarını söylemiş, adamları tehdit etmişler. Üzüldük. Üzüldüğümüz nokta, gazetemizin satılıp satılmaması değil. (Kaldı ki en fazla satılan sayılarımızdan biri son sayımız yani satılmaması istenen sayı oldu.) Üzüldüğümüz nokta başka. O noktanın ne olduğunu anlatabilmek için o gençlere birkaç şey sormak isteriz.

Yaprak çıkmaya başlayalı bir buçuk yıl oldu. Bu bir buçuk yıl içinde onda memleketin kötülüğünü isteyen bir tek satır gördünüz mü? Orada çıkan yazıların baş kaygısının memleket kayısından, memleketi daha iyi, daha hür, daha aydın, daha mutlu hale getirmek kaygısından başka bir şey olduğunu söyleyebilir misiniz?

Söyleyemezsiniz. (…)

Niçin yanlış anlıyorsunuz, neyi yanlış anlıyorsunuz; bir de onun üstünde duralım: Bizi sol mu sanıyorsunuz? Evet, soluz. Ama sol ne demektir? Memleketin kötülüğünü isteyen insan mı demektir? Hayır. Olsa olsa memleketin de bütün  insanlıkla beraber daha ileriye gitmesini isteyen insan demektir. 

Orhan Veli,
Son Yaprak,
1 – 2 – 1952

Ben Orhan’ı Yaprak’ı çıkarırken tanıdım. “Yaprak’tan şahsi hiçbir istifadesi yoktu. Gazeteyi on beş günde bir bastırmak için yüzlerce lirayı bir araya getirdiği günlerde yamalı pantolonla dolaştığını bilirim. “Yaprak”ı şöhret kazanmak için de çıkarmıyordu, onun şöhreti Yaprak okuyucularını çoktan aşmıştı. Orhan Veli “Yaprak”ı doğru bildiği düşünceleri savunmak için çıkartıyordu. Hem de bu iş ona bir sürü tehlike ve fedakârlıklara mal olduğu halde. Ay geçmedi ki Yaprak’taki bir şiir yahut bir yazıdan dolayı türlü zorluklarla karşılaşmasın yahut da jurnal edilmesin. Ama Orhan, her şeye rağmen bir ödevi yerine getirdiğine, memlekete hizmet ettiğine inanıyor, Yaprak’ın mutlaka yayınlarına devam etmesini istiyordu. Çünkü o sanatkârın sorumluluğu ne demek olduğunu anlamış, göklerden yere inmiş, kendini halk hizmetine vermiş bir şairdi.


_