Veysel Kobya’nın Önerdiği Beş Kitap

11 Ağustos 2024

Veysel Kobya

Yaz mevsimi için kitap önerileri deyince aklıma Kazancakis’in Zorba’sı geldi.  Hikâyenin Yunanistan’da geçmesi, o güzelim ferah deniz havası bana yazı hatırlattı. Roman ne kadar muhteşemse romanın nevi şahsına münhasır kahramanı Zorba da bir o kadar muhteşem. 

Zorba’yı, romanın anlatıcı karakteri olan yazarın gözünden görürüz. Anlatıcı yazar, inzivaya çekilmiş, okumaya tutkun entelektüel bir adamdır. Kendisine ait olan linyit kömürü madeninde ustabaşı olarak işe alır Zorba’yı. Birlikte çalışır, birlikte yaşarlar. Zorba’nın yaşama, insanlara, aşka, inanca; yaşayarak, hayata karışarak, bazen içine gömülerek ama çıkmayı da bilerek kazandığı bakış açısı anlatıcı yazarı etkiler. Aralarında büyüyen dostluğu da izleriz roman boyunca, Zorba’nın anlatıcı yazarı dönüştürmesini de… Bir karakteri bir olay örgüsü içinde ya da bir durum üzerinden derinlemesine anlatan romanları çok seviyorum. Romanda Zorba’nın daha önce de değindiğim nevi şahsına münhasır karakterini çok derinlikli  bir biçimde veriliyor. Sanki bir dostumuzu tanır gibi tanıyoruz onu, onunla özdeşleşiyor, roman boyunca birlikte ilerliyoruz. Kim bilir belki  kitapta anlatılanların  otobiyografik olmasının da etkisi vardır Zorba’yı bu denli içselleştirmemizde.

Zorba deyince aklıma Herman Hesse’nin Siddhartha’sı geldi. Çünkü Zorba bana, Siddharta’nın Tanrı tanımaz bir versiyonu olduğu hissini veriyor. Zorba’yı yaşam yollara itiyor, Zorba yaşamın içinde pişiyor ve olduğu insana dönüşüyor. Siddhartha ise kendi anlam arayışında yolculuğa çıkıyor. 

Siddhartha’yı özgün bir erginleşme hikâyesi olarak görüyorum. Kitaptaki atmosfere uygun olarak ifade edecek olursam romanda Nirvana’ya varmanın (erginleşmenin) dünyadan soyutlanarak değil, yaşama karışarak elde edilebileceğini hikâye edişi beni çok etkilemişti. Yaşama karışırken Siddarta’nın bocalayışları, hataları, yüzleşmeleri, telafi çabaları, kabullenişleri çok duru ve insana dokunan bir biçimde verilmişti. Elbette roman bundan çok daha fazlasıydı. Okuyan göz kadar anlam kazandığına eminim. Henüz okumamış olanlar bu yazı  Siddhartha ile değerlendirebilir diye düşünüyorum. 

Kendi topraklarımıza dönecek olursak yaz, deniz, ada ve tabii Sait Faik ve çok sevdiğim Alemdağ’da Var Bir Yılan. Bu büyülü,  bir o kadar da hakiki ada evreninde, Sait Faik’le beraber ilerliyoruz kitap boyunca. Alemdağ’da Var Bir Yılan, Sait Faik’in yazarlığını, kendi anlatısını, gerçek üstü imgeler ve anlatış biçimleriyle bambaşka bir yere taşıdığı eseridir. 

Kitaba adını veren öyküyle birlikte, “Yalnızlığın Yarattığı İnsan”, “Hişt, Hişt!…”, “Dülger Balığının Ölümü” ve “Çarşıya İnemem” öykülerinin yeri bende apayrıdır. 

Söz gelimi, “Dülger Balığının Ölümü”nde, çirkin olanın ötekileştirilmesini, yalnızlaştırılmasını, değersizleştirilmesini çok güzel anlatmıştır. Okurla konuşur gibi anlattığı hikâyelerde, bazen yarattığı gizemin, bazense yalnızca anlatma gücünün ardından sürüklenirken birçok duygunun içine girip çıkıyoruz onunla birlikte. 

Bir de şiir kitabı önermek isterim. Gülten Akın’ın Bütün Eserleri. “… Elimi her sefer bir şey için/Elimi her sefer bir kere tutarsınız…” dediği “Kadınsı” şiiri hep kulağımda, aklımda, belleğimde  çınlıyor. Güçlü imgeleri, masallar, destanlar, türkülerden, halk edebiyatından  beslenmesi, şiirlerinde doğal olanı, doğayı canlandırışı ve görselleştirişi ile benim için apayrı bir yerde durur Gülten Akın. Kendi şiirini yazma, kendi sözcüklerini yaratma ve kendi tavrını cesurca ortaya koyma konusunda da çok saygı duyduğum, etkilendiğim bir şairdir.

Büyük bir şairin kitabını anmak Murathan Mungan’ın Şairin Romanı’nı anımsattı bana. Şiirin hüküm sürdüğü, kuyuların bilinmeyen şiirlerin şairini haykırdığı; kıskançlık, aşk, arzu, dostluk ve bilgeliğin uzun ve okuyanı kendi dünyasına mıhlayan hikâyesi.

Şairin Romanı, içerisinde pek çok türden izler taşıyan çok katmanlı ve çok boyutlu bir eser. Olay, şiirin ve şairin büyük değer gördüğü fantastik bir evrende geçiyor. Bu evrendeki fantastik öğeler öyle alıştığımız türden büyücüler, canavarlar cadılar gibi değil, başka isimlerde başka türlerde canlılar, nesneler ve mekânlar var. Sözün, şiirin  ve şiirselliğin büyüsü ile ilerleyen yer yer şamanik ve mistik bir fantastiklik söz konusu. Öte yandan, romanın bir şair cinayetinin ardından ilerleyen izleği  kitaba polisiye kimlik kazandırıyor. Fakat bilindik polisiye eserler gibi bizi “katili bulmak” gibi bir gizemin peşinde sürüklemiyor.  Cinayetin ardındaki duygusal ve psikolojik sebep sonuç ilişkisini birbirine bağladığı hikâyelerle okuyucuya bir yol haritası sunuyor. Üç ana kahramanın yolculuğu üzerinden ilerleyen romanda beni en çok etkileyen kahraman bilge şair Bendag olmuştu. Büyük romanlarda sıklıkla rastladığımız karakter derinliği, Zorba ve Siddharta’da altını çizdiğim gibi, Şairin Romanı’nında  da  çok başarılı biçimde işlenmiş. 

Böyle eserler okuduğumuzda kendi içimizde var olan fakat ayırdında olmadığımız, sırrına eremediğimiz bazı duyguları, toparlayıp geliştiremediğimiz düşünceleri, yazarın yarattığı karakterler aracılığıyla keşfetmiş oluyoruz. Okumanın bir büyüsü de bu bence ve çok değerli. Herkese güzel bir yaz tatili  ve verimli  okuma fırsatları diliyorum.

.