16 Nisan 2024
HÜSEYİN İÇEN
Vampirler ile İnsanlar…
Bu başlığın Türkiye siyasetiyle bir ilgisi yok. İzlediğim bir filmin konusunu özetliyor.
Ortalık kötü filmden geçilmez oldu. Sayısal ortamın gelişmesiyle, bilgisayarlarımız, taşınır disklerimiz tıka basa filmle doldu. Bilişim teknolojisi, filmlerin hem üretilmesini hem paylaşılmasını hem de izlenmesini kolaylaştırdı. Ortalık filmden geçilmiyor ama sinema yapıtlarının bu kadar çoğalması, niteliğinin de düşmesi sonucunu doğurdu.
Baştan sona ilkel ilişkilerle dolu, vurdulu kırdılı, düşlem yoksulu, öyküleri kötü, oyuncuları yetersiz, yönetmenleri beceriksiz filmden geçilmez oldu ortalık. Bunun için, bakıyorum, görüntü niteliği yetersiz de olsa, kendimce iyi saydığım bir filmi beş on kez izlemişken, pırıl pırıl görüntüsüyle yepyeni bir filmin başına bir göz attıktan sonra, tek yıldız not veriyorum – aman bir daha elim değmesin diye!
Böyle bir tanesini geçen gün izledim: Daybreakers (2009). Vampir İmparatorluğu diye Türkçe’ye çevrilmiş. Yine ortalıkta çok görülen vampir filmlerinden biri. İnsan kanıyla beslenen vampirler dünyayı ele geçirmiş. Uygarlık, bilim, siyasal örgütlenme, ordu, onların elinde artık. İnsanların sayısı onlara göre çok azalmış. Ve bu insanlar da artık kentlerde değil, uygarlığın ulaşamadığı bölgelerde, teknolojinin zayıf olduğu topluluklar biçiminde yaşıyorlar ve sürekli olarak avlanıyorlar –yabanıl hayvanlar gibi. Özel birlikler kurulmuş insanları avlamak için. İnsanlar, vampirlerin yaşaması için kan deposu olmuş. Yakalananlar fabrikalara dolduruluyorlar. Çiftlik demek daha doğru olacak, çünkü burada beslenip zincirlere bağlı olarak yaşamaları sağlanıyor ve vampirlerin yaşamalarını sürdürmeleri için kan üretim aygıtı olarak kullanılıyorlar.
Bugün insan uygarlığının önünde duran önemli sorun orada da var: nüfus artışı! Vampirler sürekli çoğaldığı için, elde tutulan insanların ürettiği kan onların beslenmelerine yetmez olmuş. Dünyada kentlerden uzak yaşayan insanlar bunun için avlanıp insan çiftliklerine getiriliyorlar. Ama kan stokları da sürekli azaldığından dolayı sokak isyanları başlıyor. Düzenli kan bulamayan vampirler, canavarlaşıyor ve öteki vampirlere saldırmaya başlıyorlar.
İnsan nüfusunun sürekli azalmasının sonucu olarak, vampirlerin beslenmesinde insan kanının yerini tutacak bir kimyasal madde aranıyor. Bu yolla, kanda insanlara bağımlı olma ortadan kalkacak ve belki insanlarla vampirler, barış yapıp iki ayrı tür olarak işbirliği içinde yaşayabilecekler. Yapılan birçok deney başarısızlıkla sonuçlanıyor. Hayvanlar üzerinde olumlu sonuç veren maddeler bile vampirlerde işe yaramıyor. Zamana karşı bir yarış sanki bu. İnsanlar avlana avlana tükenince ve yeni bir besin kaynağı bulunamayınca vampirler de besinsizlikten yok olacaklar.
Vampirler arasındaki kimi bilim kişileri de insanları çiftliklerde hayvan ya da bitki gibi yaşatıp onların kanıyla beslenmenin uygarca bir yol olmadığını söyleyip kan içmeyi reddediyorlar, ama onların da sağlıkları bozuluyor yavaş yavaş. Bunlardan bir tanesi elinden geldiğince insanları korumaya çalışıyor ve özgür yaşayıp kendisi gibi bu soruna çözüm bulmaya çalışan insanlarla ilişki kuruyor. Sonra onlara katılınca, araştırmaların sonucu olarak yavaş yavaş başka bir yol ortaya çıkmaya başlıyor. Kan yerine geçecek bir kimyasal madde yerine, sorunun çözümü için daha temelli bir yol.
Bir vampirin ısırmasıyla vampirleşenler için geri dönmenin, yeniden insan olmanın yolu üzerinde çalışıyor insanlar. Yani başka bir canlıyı, sözcüğün tam anlamıyla sömürerek, onun kanını içerek yaşayan bir canlı türünden, başka bir canlıyı sömürmeden yaşayan bir canlı türüne dönüşmenin yolunu arıyorlar. Bulup bulamadıklarını, ancak filmi izleyerek anlayabilirsiniz.
Bütün bunları niye mi anlattım? Çünkü filmde vampirlerle insanlar arasındaki ilişki, bizim dünyamızda insanlarla hayvanlar arasındaki ilişkiye çok benzer biçimde anlatılmış. Bu iki tür ilişki arasında bir ayrılık var gibi görünüyor: Filmde insanlarla vampirler, düşünen, bilim üreten, uygarlık kuran bilinçli canlı türleri olarak betimleniyorlar. Bizim aramızdaki hayvan ölüsüyle beslenme meraklıları, hayvanların bilinçsiz ve duygusuz olduğunu, onun için onları semirtip, sonra da kesip yemede ahlaksal bir sorun olmadığını söylüyorlar. Hayvan davranışlarını daha yakından izleyen hayvanbilimciler ve hayvanseverler, bu ayrımın söylendiği kadar kesin olmadığını belirtiyorlar.
İnsanın insanı sömürmesini önlemeyi bir yana koyduk. Canlının canlıyı sömürmeden yaşaması olanaklı mıdır sorusuna yanıt bulmaya çalışan bir film bu. Bulunan yanıt sağduyulu mu, sonuca ulaşıyor mu anlamak için filmi izlemek gerek: Daybreakers filmi, konuyu ilginç bulanlarca seyredilebilir –ama çok şey beklemeden…
.
Hüseyin İçen’in Diğer Sinema Yazıları
Sığır Çobanı Filmleri Niye Sevilir? (Last Train from Gun Hill)
Yazın Uyarlamaları
Yazınsal Adalet mi? (That Evening Sun)
Yazar ile Yapıt (World’s Greatest Dad / Dünyanın En İyi Babası)
.