Stendhal’in Hayatı

Sahaflarda Kalanlar
8 Kasım 2023

1880’de Fransa’nın Clermont-Ferrand kentinde dünyaya gelen Pierre Martino, önce edebiyat öğretmeni olarak liselerde görev yapar. Ardından Fransız Dili ve Edebiyatı okutmanı olur. Profesör olduktan sonra dekan ve rektör olarak atandığı üniversitelerde çalışmalarını sürdürür. Birçok yapıta imza atan üretken bir yazardır. 1953’te yaşamını yitirir. 

Kaleme aldığı yapıtlardan Stendhal’in Hayatı, Vahdi Hatay çevirisiyle Maarif Basımevi tarafından 1954 yılında İstanbul’da basılır. 

Stendhal’in yazın yaşamının ve yazınsal kişiliğinin öne çıktığı yapıttan küçük bölümler yayımlıyoruz.

Birinci Bölüm’den
Stendhal adı, edebiyat tarihimizin en fazla dikkati çeken yazarlarından birinin mektuplarını, mahrem hatıralarını, kitaplarını yazarken arkasına gizlendiği sayısız takma adlardan biridir. Bununla beraber eserlerinin büyük bir kısmını o bu adla imzaladı; bu takma ad da asıl adını gölgede bıraktı. Bugün Stendhal’ın şanı şöhreti olmayan Beyle adını vermeğe kalkışmak, sadece hakikate uymak gayesiyle de olsa tuhafımıza gidecek yapmacıklı bir hareket olurdu. (s. 3)

Stendhal

Üçüncü Bölüm’den
1880 yılından itibaren eser yayımlamaya karar veren. Stendhal, ilk cildini ancak 1815 yılının başlangıcında bastırdı. Bu hal insanı haklı olarak şaşırtır, zira sonraları Flaubert gibi o da bu uzun staj devresine kendsini isteyerek mecbur etmiş değildir. Stendhal muhteris (aşırı tutkuları olan kimse)  ve çabuk varmak isteyen bir insandı. Müstakbel (gelecekteki) şöhretinin getireceği parayı önceden kırdırabilecek tıynetteydi (yaradılıştaydı).

Esasen çok yazdı, eğer neşretmediyse bunun sebebi büyük gayretlere rağmen tâbie (basıma) verecek kadar  iyi bir eser meydana getirememesidir. İnsan bunu kolayca izah eder: Çocukluğunda başlamış olan edebî projeleriyle  sonradan elde ettiği kültürü, büyükbabası Gagnon’un öğütleriyle Ecole Centrale’de iken takdir etmeye başladığı  ideolojik tahlil usulleri arasında esaslı bir uymamamazlık vardı. Yazarlık  mesleğine atılmaya karar verdiği ilk günlerde müstakbel eserlerinin şeklini trajedi, komedi, hafif şiir (konusu çok önemli olmayan ve bütün meziyeti kolaylık ve zerafetten ibaret bulunan şiirler) olarak tayin etmişti. Fakat eserlerinin esası ile meşgul olmaya başlayınca ilk hayranlıkların, ilk incelemelerin yerini başka hayranlıklar, başka incelemeler almıştı. Bununla beraber hazırladığı kalıpları doldurmak istiyordu. O zamanlar bir trajedi veya komedi yazarı için elzem olan meziyetleri ve kusurları kendi kendine baltalamaya çalışmış olduğunu fark etmedi. Artık ûslüp zerafetini sevmez olmuştu, irticalen söylenenleri takdir etmez, büyük örneklere karşı saygı duymaz, bir kitap yazmaya cesaret etmek için sevimli, nükteli, talâkat (düzgün ve akıcı söz söylemek) sahibi, ahenk meraklısı olmanın kâfi geldiğine inanmaz olmuştu. Felsefi eser yazmak, insanı tanımakta derinlere gitmek, Cabanis ve Destutt de Tracy’nin toplayıp meydana koydukları vakıalar yekûnuna kendisi de bir şeyler katmak arzusundaydı. Ne trajedi ne alaylı mektup tarzı ne de hatta komedi insanı bu hedefe ulaştırmıyordu. 

Stendhal bir çıkmaza daldığını anlamak için on beş yıldan fazla bir zaman geçirdi. Bunun kesin bir şekilde farkına vardıktan sonra da fikirlerini ifade ettiği ve zamanla tamamiyle olgunlaşmış, orijinal, şahsına mahsus şekli bulmadan önce epeyce bocaladı. Önce annotatör (bir metni izahı için kenarına veya altına notlar yazan kimse) ve kompilâtör (öteden beriden yazılmış şeyleri toplayıp bir araya getiren kimse) ve tenkitçi oldu. Bir roman yazmaya ise kırkından sonra karar verdi. Sonuna kadar  kitapları, demek istediği şeyler üzerinde değil fakat onları söyleme tarzı üzerindeki bu ilk tereddütlerin, bu ilk şüphelerin tesirinde kalacaktır.    (s. 44-45)


Altıncı Bölüm’den
Stendhal, bir roman neşretmeye karar verdiği gün, demek umumiyetle kabul edilen kaideleri takip etmeyi kafasına koymuştu. Hürmete şayan biricik kaide onca duyguların mutlak gerçekliği, hikâyenin samimiliği idi. Geri kalan şeyler değersiz bir edebiyattan başka şey olamazdı ve günün modasına göre de “Bir roman bir yolun uzunluğunca gezdirilen bir aynadır” dedi. Gerçekte Stendhal hiçbir zaman tam olarak romanlarının ne entrikasını ne de şahıslarını icat edecek, anlayışının kesinliği ve fikir alışkanlıkları göz önüne alınarak denilebilir ki o, baştan sonuna kadar bir şahıs veya bir vaka bulamamıştır. Bazen bize bulmuş gibi göründü ise bu, asıllarını tanımadığımızdan ileri gelmiştir, yalnız “ayna” her zaman onun bir yerde tesbit ettiği imaja rastlamıştır. Entrika kâh az çok gürültü koparmış bir cinai davayı kâh eski hikayelerin tesbit ettiği bir macerayı kâh Stendhal’in veya dostlarının hayatlarındaki olmuş hadiseleri ele alır, kadın kahramanlar Angiola Pietragrua’nın, Metilde’in, Dembowski’nin veya Stendhal’in rastlayabileceği kadınların, genç kızların karakter ve imajlarına uygundur. Stendhal baş kahramana kendi zekasını ve sıralardaki düşüncelerini verir. 1840’ta bunu Balzac’a açıkça söylemişti: “Çok iyi tanıdığım bir şahsı ele alırım, her sabah kadın avcılığına gidiş sanatında kazandığı itiyatlarını muhafaza ederim, sonra da ona daha fazla espri veririm.” Bu demektir ki kahramanını kendisi gibi muhakeme ettiriyor. Gerçekten de bütün kahramanları ideoloji mektebinden geçmiştir. Ellerine gençlik devrelerinde Destutt de Tracy’nin İdeoloji Unsurları’nn sıkıştıırldığını fark etmek için onların bir an konuştuklarını duymak  veya onları düşündükleri sırada görmek yeter. (s. 138-139)

Sekizinci Bölüm’den
Stendhal (Kırmızı ve Siyah’a) kendi öz hayatının birçok hadisesini ve bilhassa sürmesini çok istediği hayata ait durumlar soktu. Saysısız olaylar ve sık sık rastlanan karakter hususiyetleri Julien’de Stendhal’i teşhise imkan vermektedir. Yazar, mektuplarında bu benzeyişe karşı kendisini müdafaa eder ama bu müdafaa çok zayıf ve tersine benzeyişi kabul ettirecek mahiyettedir. (…) Stendhal’in tanıdığı ve Gross, Appert, Papaz Chelan, Mme Derville gibi isimlerini değiştirmediği şahıslar, dostu di Fiore’den başkası olmayan Kont Altamira gibi adını değiştirdiği kimseler, Julien’in babasına karşı hıncı, genç yaşta kaybettiği annesine karşı sevgisi, Napoleon’a karşı hayranlığı, ilk yıllarını geçirdiği şehre karşı tiksinme, gençlikteki gizli kapaklı okumaları, ideolojiye gözü kapalı inanışı, önemli mükafatlara hazırlanmak üzere yazılı hattı hareket planları, İngiltere seyahati… bütün bunlar Stendhal’in tam kendi biyografisidir. Bundan başka o kendi aşk maceralarından bazı gerçek olayları da esere kattı.  (s. 157-158)