12 Mayıs 2023

“Kitap okumayı sevmiyorum diyen biri aslında kitap okumayı sevmiyor değildir, yalnızca doğru kitapla henüz karşılaşmamıştır. Herkesin doğru kitabı farklı olabilir.“
Roald Dahl’ın kitabından uyarlanan, Danny DeVito’nun oynayıp yönettiği klasikleşmiş çocuk filmi Matilda’nın başlarında ilginç bir sahne vardır. Matilda anne ve babası tarafından ilgilenilmeyen, kitaplara ve yeni şeyler öğrenmeye düşkün bir çocuktur. Babasına gider ve kitap okuma isteğini açıklar. Baba (Dany DeVito) bunu şaşkınlıkla karşılar ve “Televizyon dururken neden kitap okuyasın ki?” diye sorar, “Üstelik televizyonda her şeyi görebiliyorsun, zihninde canlandırmana da gerek kalmıyor.”
Babanın haksız olduğunu söyleyebilir miyim? Verilecek cevaplar bakış açısına göre değişebilir. Haklı olduğunu düşünenler de çıkacaktır. Nitekim benzer şeyleri hepimiz daha önce duymuşuzdur. Ben de üniversiteden mezun olduğum gün bir arkadaşımın “Yeni Türk Edebiyatı dersini tek bir roman okumadan geçtim” cümlesini unutamıyorum. Edebiyat öğretmeni olacaktı ve hiç roman okumadan geçtiğini büyük bir başarı hikâyesi olarak anlatıyordu.
Ben Matilda’nın babasının ve bu arkadaşımın haksız olduğunu düşünenlerdenim. Yaptığımız her şeyde fayda gözetmemiz gerektiğine yönelik bir eğitim alıyoruz. “Şunu yapıyorum çünkü bana şunu kazandırıyor.” Bu “kâr” hesabına girmeden yaptığımız, görünürde bir yararı olduğunu açıklayamadığımız şeyler de vardır. Neden yapıyorsun diye sorduklarında “Bilmiyorum, beni rahatlatıyor, kendimi iyi hissettiriyor” vb. cevaplar verdiğimiz “eylemlerimiz” vardır. Kitap okumak bize böyle bir etkinlik gibi gelse bile “en az” televizyon seyretmek kadar yararlıdır. Peki kitap okumanın bize ne kazandıracağı konusunda neler söyleyebiliriz? Yani Matilda’nın babasına haksızsın derken kullanacağımız “kitap okumanın yararları” karşı argümanı için elimizde neler var? Gelin bunları gözden geçirelim:
Yeni şeyler öğrenmek: Kitaplar, tarih, felsefe, sanat, bilim, teknoloji ve birçok diğer konuda bilgi edinmemize yardımcı olur. Bugün öğrendiklerimin hepsini televizyondan veya çevremden edinmiş değilim. İnsanlığın kültür birikimi ağırlıklı olarak yazılı ürünlerle bugüne taşınmıştır. Tarih ve coğrafya derinliği bakımından kitaplar bize büyük bir bilgi denizinin kapılarını aralar.
Dil becerilerini geliştirmek: Kitap okudukça sözcükler daha bir dostumuz olur. Düşündüklerimizi ifade etmede zorlanmayız. Yazarken ve konuşurken yeni öğrendiğimiz kalıpları, deyimleri kullanabiliriz. Sözcük dağarcığımız zenginleşir.
Zihinsel gelişim: Spor yaparak kaslarımızı geliştirebiliriz. Beynimizi geliştirmek için yapacağımız sporlardan biri de kitap okumaktır. Okurken beynimiz sürekli çalışır. Sözcüklerin anlamları nöronlarla taşınır, zaman ve mekânda yolculuğa çıkarız, çağrışımlarla zenginleşen bir dünyaya gireriz.
Rahatlamak: Bu belki bazılarımız için tuhaf gelebilir. İstemediğiniz ve size zorla okutulan bir kitap elbette bunun tam tersi bir etki yaratır ama merak ettiğiniz ve isteyerek okuduğunuz bir kitap sizi günlük sorunlardan, kaygılardan uzaklaştırır. Burada önemli olan okumak istediğiniz kitabı seçmektir. Gerisi kendiliğinden gelir.
Yaratıcılığı artırmak: Hayal kurmak insan yaratıcılığının ilk adımıdır. Fen bilimleriyle de uğraşsanız sosyal bilimci de olsanız hayal kurmadan, zihninizin soyutlama kapasitesini kullanmadan yeni şeyler üretmede zorlanırsınız. Herhangi bir romanı okumak sadece karakter ve olayları zihninizde canlandırmak bakımından da benzersiz bir etkinliktir. O karakter ve olaylarla kendi hayatımızla ilişkiler kurar, hatta bazen bunlardan yola çıkarak kendi hayatımız için çözümler üretiriz.
Empati yeteneğini geliştirmek: Başkalarını anlamak, onlarla sağlıklı iletişim kurmak biraz da onlar gibi düşünebilmekten geçer. Hayata yalnızca kendi penceremizden baktığımızda “Her konuda haklı ama çok yalnız” bir kişiye dönüşürüz. Bilirsiniz, böyleleri vardır. Hep kendileri haksızlığa uğramıştır; yalan söylemedikleri, haksızlığa tahammül edemedikleri için dışlanmışlardır falan. Elbette bazıları haklı olabilir. Ancak kendi gözlemlerim şunu gösteriyor: Hep kendi haklılıklarından söz eden kişiler haksızlık yapmaya en yakın kişiler oluyor. “En büyük zalimler kafası kesilmemiş mazlumlar arasından çıkar” sözünü Cioran başka bir bağlam için söylemişti ama ben bunu “En büyük zalimler empati yeteneğinden yoksunlar arasından çıkar” diye değiştirerek söylemeyi severim. Kitaplar, başka insanların duygularını anlama ve empati kurma yeteneğimizi geliştirir. Okurken, karakterlerin yaşadığı deneyimleri paylaşır ve kendimizi onların yerine koyarız. Bir gazetenin üçüncü sayfasında “Bir üniversite öğrencisi 80 yaşındaki teyzeyi öldürdü” haberini okursak tepkimiz üniversite öğrencisine olur. Dostoyevski’yi büyük bir yazar yapan şeylerden biri de budur. Suç ve Ceza’da Raskolnikov’u öyle anlatır ki yaşlı bir teyzeyi öldüren bu üniversite öğrencisini bile anlar, kendimizi onun yerine koyarız.
Yukarıda saydıklarım Matilda’nın babası için hiçbir şey ifade etmeyebilir. O hâlâ kitap okumanın anlamsız bir şey olduğunu düşünüyordur belki. Dünyada herkesi aynı fikre inandıramazsınız. Böyle düşünenler mutlaka olacaktır. Önemli olan, bunu kendimizin deneyimlemesidir. Kitap okumayı sevmiyorum diyen biri aslında kitap okumayı sevmiyor değildir, yalnızca doğru kitapla henüz karşılaşmamıştır. Herkesin doğru kitabı farklı olabilir. Dostoyevski ve Sait Faik’in sözlerinin birleşimiyle oluşturulan “Dünyayı güzellik kurtaracak. Bir insanı sevmekle başlayacak her şey” aforizmasını da Matilda’nın babası gibi düşünenlere uyarlayarak yazıyı bitireyim: “Doğru kitabı bulmakla başlayacak her şey. Dünya bambaşka bir yere dönüşecek”.