Maksim Gorki-Anton Çehov, Yazışmalar

Sahaflarda Kalanlar
31 Mart 2024

Yankı Yayınları tarafından Aralık 1966’da okurla buluşturulan Yazışmalar’da, Anton Çehov ile Maksim Gorki’nin birbirlerine yazdıkları otuz beş mektuba yer verilir. Kitap, Z. Zühre İlkgelen tarafından Türkçeye çevrilir. 

Kitapta yer alan ilk mektubu, Gorki, 1898 yılı Ekim veya Kasım başında Nijni-Novgorod’dan yazar. Gorki,  o tarihlerde görülmekte olan bir davanın sonuçlanmasına kadar Nijni-Novgorod’da ikamete memur edilmiştir.

Nijni-Novgorod (bugünki adıyla Gorki), Gorki’nin anneannesinin ve dedesinin kentidir. Gorki, çok küçükken babası koleradan ölünce annesi, (Astragan’dan) kendi anne ve babasının yanına Nijni-Novgorod’a döner.

Gorki’nin Çehov’a yazdığı yirmi bir mektubun üçü dışında hepsi Nijni-Novgorod’da kaleme alınır. Ekim 1899’da ise Sen Petersburg’dan yazar. İki mektubunda ise yazıldığı yeri belirtmez.  

Çehov’un on dört mektubu ise Yalta, Moskova ve Lopasnia’dan yazılır.

Yazışmaların başladığı 1898’de Çehov 38, Gorki 30 yaşındadır.

Gorki, kitapta yer alan ilk mektubunda “V. S. Mirolyubov’dan bir mektup aldım. Size kitaplarımı göndermemi istiyormuşsunuz. Gönderiyorum ve bu fırsattan yararlanarak size bu mektubu yazıyorum.” diye söze girer. Sözlerini “Anton Pavloviç size söylemek istediğim bir şey var: doğrusunu isterseniz çocukluğumdan beri bir köle gibi size karşı beslediğim sıcak ve içten sevgiyi anlatmak, buruk ve çekici, hem trajik hem yumuşak her zaman o kadar güzel, o kadar ince olan, o insanı hayran bırakan dehânız önünde duyduğum coşkunluğu söylemek istiyorum. Sizin ellerinize, o sanatçı ellerinize sarılmak istiyorum.” (s. 5) diye sürdürür.

Çehov da bu içten cümlelere aynı biçimde yanıt verir: “Tanıştığımıza çok, pek çok memnunum; size ve benim hakkımda size mektup  yazmış olan Mirolyubov’a sonsuz teşekkürlerimi sunarım.” (s.7)

İki yazarın yazışmaları ağırlıklı olarak yazınsal değerlendirmeler, öneriler, yazın yaşamlarında olup bitenler üzerinden ilerler.

Son mektubu da yine Gorki kaleme alır.Tarih, 1900 yılı, Ocak ayı başlarıdır. Kitabın sonuna düşülen notta “Bu yazışma Çehov’un ölümüyle (Çehov, 1904’te yaşamını yitirir.) kesilir. Biz sadece tanışmalarından asrın başına kadar olan mektupları aldık.” (s. 69) diye bir açıklamaya yer verilir.

Çehov’un Gorki’ye 3 Aralık 1898’de Yalta’dan yazdığı mektup, öncesi ve sonrasında yazılanlar hakkında ipuçları verecektir. Değerli iki yazarı da saygıyla anıyoruz.

ÇEHOV ve GORKİ

Azizim Aleksi Maksimoviç,

Son mektubunuz beni çok memnun etti. Bütün kalbimle teşekkür ederim. Vanya Dayı yazılalı uzun zaman, çok uzun zaman oluyor. Ben sahnede hiç görmedim. Son yıllarda taşra tiyatrolarında sık sık oynuyorlar. Geçenlerde piyeslerimi toplu halde yayımladım, belki ondandır. Genellikle piyeslerime bir yakınlık duymuyorum, uzun zamandır tiyatrodan uzağım, artık tiyatro için yazmak da bana bir şey söylemiyor.

Hikâyeleriniz hakkındaki fikrimi soruyorsunuz. Fikrim? Söz götürmez bir yeteneğiniz var, aynı zamanda sağlam ve büyük bir yetenek. Meselâ “Stepte” hikâyesinde bu yetenek olağanüstü bir kuvvetle kendini gösteriyor; o kadar ki bir kıskançlık duydum, hikâyeyi kendimin yazmış olmasını istedim. Bir sanatçısınız, zeki, dikkati çekecek kadar içli bir sanatçısınız. Şekillendirme yetenekleri var sizde, onun için de bir şeyi resmetmek istediğiniz zaman onu görüyorsunuz, ellerinizle dokunuyorsunuz. Bu, gerçek bir sanat. İşte fikrim bu. Size fikrimi söyleyebildiğim için de çok memnunum. Karşı karşıya gelip de bir iki saat konuşabilsek size ne kadar değer verdiğime, yeteneklerinize ne kadar ümit bağladığıma inanacaksınız. 

Şimdi eksiklerinize gelelim. Ama eksikliklerden bahsetmek o kadar kolay değil. Bir dehânın eksiklerinden bahsetmek, bahçedeki kocaman bir ağacın eksikliklerinden bahsetmeye benzer. Çünkü bu işte asıl ana mesele ağacın kendinde değil, ağacı seyredenin zevkindedir. Doğru değil mi?

Bana ölçüsüzlük gibi gelen tarafınızdan başlayacağım. Bazı seyirciler vardır, oyunu beğendiklerini o kadar ölçüsüz olarak gösterirler  ki sahnede söyleneni ne kendileri duyar ne de yanlarında oturanlar. Bu ölçüsüzlük özellikle konuşmaların arasına sıkıştırdığınız tabiat tasvirlerinde duyuluyor. İnsan o tasvirleri okurken daha sık, daha kısa, şöyle ikişer üçer satırlık bir şeyler olmasını istiyor. “Nezaket”, “mırıltı”, “yumuşak” gibi kelimelerin sık sık kullanılması bir özenti havası veriyor, soğuk bir monotonluk, bunaltıcı bir hal yaratıyor. Bu aşırılık kadın portrelerinde (Malva, Sal Üzerinde) ve aşk sahnelerinde de hissediliyor. Bu, çap büyüklüğü değil; bu, genişlik değil; bu, aşırılık. Sonra hikâyelerinizin türüne hiç uymayan bazı kelimeleri sık sık kullanıyorsunuz. Akompanye, disk, armoni; böyle kelimeler kulağa çirkin geliyor. Dalgalardan çok bahsediyorsunuz. Aydınları anlatırken bir çaba harcadığınız, çekingen davrandığınız hissediliyor; bu aydınları incelemediğinizden değil, aydınları tanıyorsunuz da hangi taraflarından ele alacağınızı iyi bilmiyorsunuz.

Kaç yaşındasınız? Sizi tanımıyorum, nereden geldiğinizi, kim olduğunuzu bilmiyorum ama bana öyle geliyor ki henüz gençken Nijni’den çıkmalısınız; edebiyata, edebiyatçılara, iki üç sene âdeta sürtünmelisiniz diyeceğim. Bizim bülbüllerden şakımasını öğrenin, sesinizi sivriltin demiyorum ama başınızı edebiyata daldırıp onu sevmesini öğrenmelisiniz. Hem sonra şu var: İnsan taşrada çabuk ihtiyarlar. Korolenko, Potapenko, Mamin, Ertel mükemmel yazarlardır; başlangıçta belki size biraz sıkıcı geleceklerdir ama bir iki sene onlara alışırsınız, değerlerini verirsiniz. Onlarla beraber bulunmak size, başşehir hayatının tatsızlığını ve rahatsızlığını faiziyle öder. 

Hemen mektubu postaya veriyorum. Sıhhatte olmanızı diler, gözlerinizden öperim. Mektubunuza bir daha teşekkür ederim.

Dostunuz A. Çehov

—————
Kaynak: Yazışmalar, Maksim Gorki-Anton Çehov, Yankı Yayınları, Aralık 1966, Beyoğlu, s. 10-12