KÖZ

Kasım 2023
NALAN YILMAZ

Yetişkin öykülerine yönelişim sanırım lise yıllarıma denk gelir. O zaman kadar roman okuyan biri olarak üç beş sayfada biten öykü türü beni hem şaşırtmış hem de kendine çekmişti. Kısacık metinleri nasıl yorumlayabileceğimi bilememek sıkıntılıydı ama okudukça bu türe daha da yaklaştım. Öyküler, kapılarını açmış beni içeriye davet etmişti bir kere.

Kendi kendine okumak, incelemeler yapmak keyifliydi ancak yeterli gelmiyordu. Bu noktada edebiyat dergileri yetişmişti imdadıma. Yazko Edebiyat uzun ömürlü olamasa da üniversite öğrencilik yıllarımda çok şey öğrendiğim bir dergiydi. Her sayıda, eleştiri yazılarını dikkatle okur, bir sonraki sayıyı iple çekerdim eleştirilen yazarın yanıtı ne olacak diye. O yıllarda edebiyatımızda eleştiri gerçek anlamıyla vardı ve bunun en iyi uygulayıcılarından biri Yazko Edebiyat dergisiydi. Sonra zaman içinde ne olduysa eleştiri kültürü terk edildi, yerini kitap tanıtım ve inceleme yazıları aldı. Kanımca edebiyatımız tam da bu noktadan yara aldı.       

Okul bittikten ve iş hayatına atıldıktan sonra okuma eylemi biraz yavaşlasa da kitaplar hep benimle birlikte oldu. Birbirinden yetkin örneklerin olduğu öyküleri okudukça içimde edebiyata dair bir şeyler birikmeye başladı. Metinlerdeki küçük incelikleri, duyarlılıkları gerçek hayatta da yakalamaya çalıştım. Ne anlatıldığından ziyade nasıl anlatıldığına kafa yordum. Olabildiğince az sözcükle cümle kurabilmenin yollarını araştırdım. Bu arada dergilere devam ediyordum Milliyet Sanat Dergisi gibi dergileri ve Adam Öykü’nün hiçbir sayısını kaçırmıyordum.

Ancak dergiler de bir yere kadar destek olabiliyordu. Edebi metinleri birlikte inceleyebileceğim, bölüp parçalarına ayırabileceğim, bunları yaparken görüş alışverişinde bulunabileceğim okurlara, yazarlara ihtiyacım vardı. İşte o günlerde, kıymetli öğretmenim şair yazar Hidayet Karakuş’un atölye çalışmaları olduğunu öğrendiğimde çok mutlu olmuş, hemen kaydımı yaptırmıştım. Ancak ne var ki her dersin yarısını kaçırıyordum. İşten çıkıp derse zamanında yetişebilmem olanaksızdı ama yine de halimden memnundum. Nihayet okuyan ve yazmak isteyen insanlarla birlikteydim.

Hidayet öğretmenimizin önerdiği güçlü metaforlarla yazılmış etkin öykü örneklerini okudukça “Ben de böyle güzel metinler yazmalıyım,” demeye başlamıştım. Daha sonra, inceleme, eleştiri, deneme, öykü gibi pek çok türde yazılmış eserleri olan sevgili Hülya Soyşekerci’nin desteğiyle bir öykümün, İzmir İzmir dergisinde çıkması beni çok gönendirmiş ve yazmaya daha çok teşvik etmişti. 

Sonraki okumalarım, araştırmalarım hep bu yönde oldu. Hem güncel sorunlara işaret edecek konular bulma çabası içindeydim hem de güçlü metaforlar türetmeye, farklı anlatım biçimleri yakalamaya çalışıyordum. “Ağu” isimli öykümde anlatıcıyı cisimden cisme geçirerek metnin ruhuna uygun atmosferi yakalarken anlatıcı cisimler üzerinden de konuya uygun metaforlar yaratmayı başarabilmiştim. Bilgisayar programcısı olmanın avantajıyla E-Aile, E-Personel gibi metinler yazarak teknoloji dünyasının insan yaşamı üzerindeki etkilerini mizahi dille okura aktarabilmiştim. 

İş hayatından fırsat buldukça yazıyor, yazdıklarımı yakın çevremle paylaşıyordum. Bu kişilerden biri sanat algısına çok güvendiğim sevgili dostum Nevzat Süer Sezgin’di. Yorumları beklemediğim kadar olumluydu ve doğrusu ona değil kendime güvenmediğimden olumlu sözlerini biraz şüpheyle karşılıyordum. Sonra bir gün “Sevdanın Rengi Ne?” kitabındaki şiirlerini severek okuduğum kıymetli öğretmenim Bahri Karaduman’a öykülerimi yollama cesaretini gösterdim. Beklemesi zor günlerden sonra gelen yanıt beni çok mutlu etmiş, Köz’ün kitaplaşma sürecinin habercisi olmuştu. Köz, 2011’de Şenocak Yayınları tarafından okurla buluşturuldu.

Öykü yazmak zor ya da kolay, sonuçta kendi kendinize yaptığınız bir çalışma ancak asıl zor olan onları okurla buluşturmaktı. Kitap çıkana kadar bunun sıkıntısını çok çektim, yayımlandıktan sonra ise durum benim için sancı çekmeye dönüştü. Bu sefer de “Okur ne diyecek!” korkusu sarmıştı içimi. Neyse ki gelen tepkiler olumluydu fakat bu da benim için bir başka stres kaynağı olmuştu çünkü ikinci kitap, ilk kitaptaki acemiliklerden uzak ve daha nitelikli olmalıydı. 

İkinci öykü kitabım Mopesto Ekim 2023’te okurla buluştu. Bahri öğretmenimin değerlendirmeleri yüzümü güldürdü. 

Bakalım okur kitabı nasıl bulacak? 

Sancı zamanı!

Huzursuzluk, yazma eylemimin hep ayrılmaz bir parçasıydı; anlaşılan öyle olmaya devam edecek.
.