Kasım 2023
ÖNER YAĞCI
Öncesi
Yazmak, ilk gençliğimden beri düşlediğim ve fırsat buldukça gerçekleştirdiğim bir parçam oldu benim.
Tokat İlköğretmen Okulu yıllarında (1966-69) okulda çıkardığımız duvar gazetelerinde ve yerel gazetelerde yayımlanan ilk yazılarımdan (şiir, öykü, deneme) sonra ancak 12 Mart dönemindeki Mamak Cezaevi yıllarında yazma fırsatını bulabilmiştim.
1970’li yıllarda içinde yaşadığımız siyasal ortamın yoğunluğu nedeniyle az da olsa yazabiliyordum. O dönem yazdıklarımın bir kısmı Yeni Adımlar, Yeni Toplum, Türkiye Yazıları, Töb-Der dergilerinde yayımlanmıştı. Birkaç romanı da sığdırdığım bu dönemde kitap çıkarma şansım olmadı.
Yazılması
12 Eylül döneminde yargılandığım TÖB-DER Davası boyunca Ankara Mamak Askeri Cezaevi’nde kitap okuma şansımız bile yoktu, yasaktı.
Cezam onaylandıktan sonra gönderildiğimiz Çanakkale Cezaevi’nde ise okumak, yazmak ve hatta daktilo kullanmak bile serbestti ve o dönemde bir yandan Türkiye Yazıları, Yarın, Bilim ve Sanat, Öğretmen Dünyası, Yeni Düşün, Yeni Olgu dergilerinde şiirlerimin, yazılarımın çıkmaya başlaması, dayanma gücümü artırdı ve beni yaşama sıkı sıkıya bağladı.
Yarın dergisinde yayımlanan “Merhaba Ankara” adlı şiirimi hâlâ çok seviyorum.
12 Eylül’ü anlatan küfür romanlarına karşı ben de roman yazmak isteğiyle doldum ve yazılarımın, şiirlerimin arasına yaşadıklarımızdan damıttığım iki roman kattım Kardelen ve Turnalar.
Cezaevinden çıktıktan sonra, bir yandan saydığım dergilerdeki yayın serüvenim sürerken yeni dergilerle tanıştım ve buluştum: Varlık, Karşı Edebiyat, Abece, Kıyı, Çerçeve, Şiir Okulu, Eylül, Yaba Öykü, Demokrat, Martı, Broy, Çerçeve, Günümüzde Kitaplar…
Paul Eluard’ın Ozan ve Gölgesi adlı kitabıyla ilgili yazım nedeniyle Yeni Düşün dergisinin verdiği beş bin lira ilk telif gelirimdi.
İki romanımı da bir yandan yayınevlerine verip sonuç beklerken Akademi Kitabevi ödüllerine Kardelen’i katılımın son gününde teslim ettim.
Ankara’daydım ve Kardelen’e “1986 Akademi Kitabevi Roman Başarı Ödülü” verildiği haberini gazetede okuduğumda nasıl sevindiğimi anlatamam.
Ödül töreninin yapılacağı günü iple çekmeye başladım ve orada ne söyleyeceğimi düşünüp durdum.
Gazeteciler Cemiyeti’nin salonunda yapılıyordu ödül töreni. Sıkıyönetim kalkmıştı ama 12 Eylül’ün tedirginliği ve olağanüstü hal sürüyordu. Onun için de sessiz sedasız bir tören yapılıyordu. Plaketi verip tokalaşıyor ve tamam diyorlardı.
Beni çağırdıklarında töreni sunan seçici kurul üyesi Demirtaş Ceyhun’a “Bir şeyler söylemek istiyorum” dedim.
“Dikkatli konuşun, polisler çekim yapıyor” dedi.
“Ne konuşacağımı bilirim” diyerek kürsüye çıktım ve teşekkür ettikten sonra, ödülün bir işe yaramadığını, kitabımı yayımlatamadığımı ama inatçı olduğumu, ileride yazacağım edebiyat tarihlerinde kendisinden sonra gelen kuşağın elinden tutmayanları kıyasıya eleştireceğimi söylediğimde salon alkışlara boğuldu. Kürsüden indiğimde beni ilk kucaklayıp kutlayanlar -orada tanıştığım- Hasan İzzettin Dinamo, Vedat Günyol, Mehmet Başaran oldu.
Ödülün kokteyli sırasında, o dönemde ardı ardına yazılarımın yayımlandığı ama yüz yüze tanışamadığım Günümüzde Kitaplar dergisinin yöneticisi de olan edebiyat tarihçisi Atilla Özkırımlı yanıma geldi.
“Çok anlamlı konuştunuz. Romanınıza bir göz atmak istiyorum. Bana gönderir misiniz?” dedi.
Çok sevindim ve hemen çantamda taşıdığım bir fotokopisini verdim.
Birkaç gün sonra Özkırımlı aradı ve romanı çok sevdiğini, Cem Yayınevi’nde yayımlanacağını, en kısa zamanda yayınevinde buluşmamamızı söyledi. Uçtum sevinçten. Öyle ya o dönemin büyük bir yayınevinde basılacaktı kitabım.
Yayımlanması
Nasıl sevinmem? İlk kitabım büyük bir yayınevinde çıkacaktı ve kapağında da ödüllü yazacaktı.
Yayınevlerine kitap bastırmak dağları aşmaktan zordu yeni bir yazar için.
Ardından bir başka sevinç daha yaşadım. Kitap dizgiye verildi ve yayınevinin sahibi, yöneticisi -sonrasında yıllarca çok iyi dostluk sürdüreceğimiz- Mehmet Ali Uğur son kez göz atmam için Kardelen’in provalarını bana verdi. O akşam Gazi Eğitim Enstitüsünden arkadaşım Hüseyin Altunya ile kitabı satır satır okuyup düzeltisini yaptık. Birkaç gün sonra Mehmet Ali Uğur’la aramızda şöyle bir konuşma geçti:
“Kitabı düzeltmene verdim, hiçbir hata olmadığını söyledi. Nasıl yaptınız bunu?”
“Çok kitap okurum ben, hem de Türkçe, edebiyat öğretmeniyim.”
“Sizin gibi birine ihtiyacım var. Yayınevine düzeltme işinde yardımcı olur musunuz? Hem burada gelip giden yazarlarla da tanışırsınız.”
Kardelen yayınlanmadan önce bana iş de bulmuş oldu ve ondan sonraki yıllarda yayıncılıkla ilgili işlerle geçimimi sürdürdüm hep.
1987 Nisan’ının başında basılmış ilk kitabıma böylece kavuşmuş oldum.
Sonrası
Büyük sevinçle kavuştuğum kitabımı yeni yerleştiğim İstanbul’daki az sayıdaki dostuma, arkadaşıma ve dergilere, ulaşabildiğim yazarlara verdim.
O günlerde Cumhuriyet gazetesinin düzenlediği bir kitap fuarı vardı ve şanslıyım ki beş kardeşimin ilişkilerinin de eklenmesiyle müthiş bir imza günü yapıp 300’den fazla Kardelen imzaladım.
Kardelen çok sevildi. Gazetelerde, dergilerde birçok tanıtım ve eleştiri yazısı çıktı. Hatta TRT’de söyleşi bile yaptılar. 12 Eylül fırtınasından çıkma çabasındaki sol, kendisini anlatan Kardelen’e olanca gücüyle sahip çıktı ve roman ardı ardına basımlar yaptı. Şunu da söylemeliyim, o dönemde kitaplar 5.000 adet basılıyordu ve bir ayda dört basımı yapıldı. Ardı ardına söyleşilere, imza günlerine çağrılmaya başladım.
Sonraki yıllarda Kardelen’e olan ilgi azalmadı, çeşitli yayınevlerinde yeni basımları yapıldı. Son 21. basımı Akılçelen Kitaplar’da çıktı.
Cem Yayınevi’nin sahibi Mehmet Ali Uğur, başka kitabım olup olmadığını sordu. Bir romanımın daha hazır olduğunu söyledim. 1987’nin sonlarına doğru ikinci romanım Turnalar da yayımlandı ve ona da “1988 Madaralı Roman Ödülü” verilince romancı olmuştum artık ve birçok yazar arkadaşım vardı.
Büyük şanstı benim için ve Aziz Nesin başta olmak üzere, Vedat Günyol, Talip Apaydın, Mehmet Başaran, Bekir Yıldız, Demirtaş Ceyhun, öğretmenlerim olan Emin Özdemir ve Adnan Binyazar, bir yazarın çalışkan olması gerektiğini öğrettiler bana, kendi yaşamları da örnekti.
Onun için ben çalışkan bir yazar olarak daha sonraki yıllarda romanlarıma yenilerini ekledim: Gökyüzüne Akan Irmak, Yediveren, Kaptan, Kir, Yaşasın Yenilenler, Büyük Oğul Efsanesi/Tonguç’un Romanı.
Yalnızca romancı olarak da kalmak istemedim. Zaten dergilerde sürekli yazıyordum ve denemelerin yanına inceleme ve araştırmaları da katarak çalışkan yazar olmayı sürdürdüm.
Bir düşünsel silsile ile yaşamöyküleri kaleme aldım: Ezop, Nasrettin Hoca, Hayyam, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Köroğlu, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Namık Kemal, Tevfik Fikret, Nâzım Hikmet, Vedat Günyol, Aziz Nesin, Şükran Kurdakul, Server Tanilli…
Denemelerimi kitaplaştırdım: Aydınlığın Ustaları, Aydınlıklar Önümüzde, Umut İnsanda, Yine de İyimser, Beyler Bu Vatana Nasıl Kıydınız?, Sivas’ı Unutmak, Savaş ve Edebiyat, Küreselleşme Sürecinde Edebiyatımız, Emperyalizm ve Yurtseverlik, Dil Kaleminin Enstitüsü, Roman Aşkıyla, Edebiyat Aşkıyla, Aydınlık Aşkıyla, Anadolu’nun Umudu: Aydınlık, 68 Kuşağı/ Doğuş ve Arayış…
Fedailer Mangası, Nazi Kampları, Şahmeran, 40 Kuşağı Şairleri… gibi incelemeler yayımladım.
Cumhuriyet Dönemi Edebiyat Çevirileri Seçkisi, Cumhuriyet Dönemi Denemeler Seçkisi, Bektaşi Demiş ki, Bir Keloğlan Varmış, Keloğlan Sihirli Dünyada, Keloğlan Devler Ülkesinde gibi derlemelere imza attım.
Çalıştığım yayınevlerinde ve bağımsız olarak yüzlerce kitabın editörlüğünü, redaktörlüğünü, düzeltmenliğini yaptım. Onlarca kitaba katkım oldu. Birçok eskiyen kitabın Türkçesini yeniledim.
Çalışmalarımla ilk iki ödülümden başka birçok ödülle daha onurlandırılmanın mutluluğunu yaşıyorum:
1994 Sabahattin Ali Kültür Günleri, 1995 Troya Edebiyat, 2011 Türk Dili Onur, 2013 Mavi Ada Emek, 2014 MEF Fark Yaratanlar, 2015 BİKEV-Şükran Kurdakul, 2016 Vedat Günyol Deneme, Türkiye Sanatçılar Platformu 2020 Emek, 2023 İsmail Mahir Efendi Köy Enstitüleri Onur ödülleri…
–
Öner Yağcı’nın Diğer Yazıları
Edebiyat Yaşamımdan