Kâbil, Ötesi Boşluk

Kâbil, Ötesi Boşluk
Esme Aras
Roman
Telgrafhane Yayınları
Ağustos 2023, Ankara
157 sayfa

İstanbul Çatalca’da dünyaya gelen Esme Aras, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinden mezun oldu. Yazıları, öyküleri çeşitli gazete ve dergilerde yayımlandı. Ortak kitaplarda, derleme ve seçkilerde yer aldı. Neptün Mavisi Düşler adını verdiği ilk öykü kitabı 2015’te okurlarla buluştu. 

Telgrafhane Yayınları tarafından Ağustos 2023’te yayımlanan Kâbil, Ötesi Boşluk  yazarın “Savaşın çocuklarına, kadınlarına” ithaf ettiği son kitabı.  Yakın geçmişte Afganistan’da yaşanan siyasi ve toplumsal olaylara tanıklık eden belgesel bir roman. 

Afganistan ile Türkiye arasında mevcut askeri anlaşma gereğince geçici görevlendirmeyle Kabil’deki Askeri Lisenin ve Kara Harp Okulunun danışman kadrosuna atanan Mert, “Burada önce asker, sonra öğretmenim.” diye düşünür. Önünde bitimsiz gibi görünen, nasıl geçeceğini bilmediği altı ay vardır. Hindikuş dağlarının çevrelediği bir çanağın içinde yer alan Kabil, bakışlarından ıstırap okunan, ölüme yakın duran insanların yaşadığı kenttir. Patlama, bombalama, baskın haberlerinin eksik olmadığı, herkesin herkesle savaşır hale geldiği ülkenin sürüklendiği iç savaşta  can güvenliğinden söz etmek olası değildir. Eğitimli kesim ülkesini terk etmenin yollarını ararken göçmenlerin acılı yaşamları sınır kapılarının tel örgülerine takılı kalır.  Afganistan’ın acınacak bu durumu karşısında Mert’in aklına Türkiye’nin geleceğine gelip gelmediği sorusu takılır. Zira Türkiye’de yaşanan bombalı saldırılar, patlamalar da halkı derinden etkilemektedir.  

TSK bünyesindeki öğretmenlerin MEB’e geçirileceğine yönelik duyumlar Mert’i kaygılandırır. Kanserden yitirdiği eşinin yokluğuyla baş etmeye çabalarken  bir de işini yitirme riski genç adamı zorlar. Eve döndükten sonra eşinin olmadığı bir hayatın nasıl mümkün olacağını bilmez. 

Yirmi beş haftasını geçireceği Afganistan’ı özlemeyecektir ama istilacılara rağmen hâlâ hayatta ve ayakta kalmayı başarmış bu coğrafyanın talihsiz halkını unutmayacağını bilir. “NATO’nun bu topraklarda yirmi yıla eren varlığı, amaçlandığı gibi barışı sağlayabilmiş miydi?” (s. 151) sorusu ise sözde bir soru olarak ardında kalacaktır.