Iskenderiye Dörtlüsü

14 Temmuz 2023
Şirvan Erciyes
Tarih Öğretmeni-Yazar

Okumayı öğrendiğim yaştan itibaren kitapların önüme serdiği dünyayı yaşadığım dünyaya tercih ettim. Hayatımın büyük kısmı kâğıt üzerinde geçti. Dolayısıyla her yaşımda beni derinden etkileyen kurmaca karakterler oldu, en sevdiğim kitaplar zamanla değişti, etkilendiğim karakterler de. Sorunuzu yanıtlamak benim için oldukça güç. Tek bir karakter ismi söyleyemem size. Çirkin Ördek Yavrusu okuduğum ilk kitaptı, güzel bir kuğuya dönüşen çirkin yavrudan başlayarak okuduğum kitaplardan karakterleri yeniden düşündüm. Ağlatan ya da güldüren, yüreğimi öfkenin ateşiyle kavurup yakan, alıp başımı gitme isteği uyandıran, hayatı ve insanı anlamlandırma arayışıma kılavuzluk eden onca kitap arasından bir dörtlemeyi anarak sorunuzu yanıtlamaya çalışacağım.

Yeni basımıyla bazı okurların ilgisini çeken bir yazar ve onun romanları kişiliğim üzerinde derin izler bıraktı diyebilirim: Lawrence Durrell’in İskenderiye Dörtlüsü’nden söz ediyorum. Justine’den Clea’ya, Darley’den Balthazar’a pek çok karakter ete kemiğe büründü belleğimde. Akdeniz güneşinde esmerleşmiş yüzleri, bedenlerinin dirimi, düşüncelerinin griftliği, anıları, acıları, hayalleri, umutları aşinadır hâlâ. En yakın dostumu tanıdığım kadar tanırım onları.

Lawrence Durrell ve romanları uzun zaman önce yaşantıma dahil oldu. Okyanuslarda dev gemileri batıran kasırgaların benzerlerinin ruhumu esir aldığı, kendimi aradığım bir dönemdi.  Gerçekten önemli olanın ne olduğunu soruyordum sürekli, kesin yanıtlara ihtiyaç duyarken hayatın tamamını siyaha ve beyaza ayırmayı deniyordum. İçimde birden fazla kadın yaşıyordu ve diğerlerini yok ederek yalnızca birine yaşam hakkı tanıma niyetindeydim. Derken İskenderiye Dörtlüsü’nü okudum. Sorularımın yanıtları belirmeye başlarken kasırga yavaşladı. Sonra fark ettim ki o kadınların hepsi bendim. Birini yaşatmak için diğerlerini feda etmem gerekmiyordu. Hayat, siyah ve beyazdan ibaret olmadığı gibi bu ikisi arasında kalan diğer renkler, belirsizlikler, duygular, bocalamalar, arzular, tutkular, hatalar bizi biz yapan gerçek değerlerdi. Lawrence Durrell romanlarını okuyunca aklın ve kesin hükümlerin sandığım kadar matah olmadığını öğrendim. Hayatın ve insanın ele avuca gelmez, kategorize edilmez bir yanı olduğunu. Durrell karakterleri ellerimden tuttu ve beni kendimle barıştırdı. Kendimi olduğum gibi kabul etmeyi öğretti. Mükemmel olmam gerekmediğini ve hatalarımı da sevebileceğimi.