16 Eylül 2023
Edebiyat ve sinema ilişkisini değerlendirdiğimizde, birinin ana malzemesini görüntüler diğerininki sözcükler oluşturur. Birinde gördüklerimiz, diğerinde okuduklarımız üzerinde düşünmeye başlarız.
Yaşamda her birimizin yetenekleri, algısı ve bunu yansıtma biçimi birbirinden farklı. Bu nedenle kendimizi farklı dillerde ifade ederiz. Edebiyatta, resimde, müzikte, heykelde, sinemada, tiyatroda, dansta ve fotoğrafta olduğu gibi. Bir sanat yapıtına baktığımızda sanatçının tasarımını, esas meselesini, bize ne söylediğini görmeye çalışırız aslında. Edebiyat ve sinema ilişkisini değerlendirdiğimizde, birinin ana malzemesini görüntüler diğerininki sözcükler oluşturur. Birinde gördüklerimiz, diğerinde okuduklarımız üzerinde düşünmeye başlarız.
Aslında her ikisinde de anlatılmak istenene göre şekillenen bir dil ve yapı (tasarım) söz konusudur. Tam da bu noktada devreye bakış açısı girer. Hakikat bakış açılarına göre değişiklik gösterebilir. Çünkü kurmacanın kendi evreni, yaratılmış bir atmosferi vardır. Yazar bu bağlamı sözcükler yardımıyla, imgelerin zihnimizdeki izdüşümü ile kurmaya çalışır. Sinemacı ise görselin yani imgenin kendisi aracılığıyla. Görsel imgeleri kullanarak bize bir şey anlatmaya çalışır.
Her iki disiplin, okur nezdinde yoruma açıktır. Okur dediğimiz, kendi deneyimleri ve bilgi birikiminin süzgecinden geçirerek hikâyeyi yeniden yazan, yorumlayan kişidir. Karakterler, nesneler, dekor, ışık, gölge, zaman, mekân, kamera açısı ve kompozisyon gibi detayları ilişkilendirerek bir anlam oluşturur. İmgeler ve ipuçları sayesinde okuduğu metni, izlediği filmi zihninde yeniden inşa edebilir. Pek çok edebiyat klasiğinin, tefrikalar gibi zamanında dizi olarak yayımlandığını, sinema filmine uyarlandığını biliyoruz. Edebiyat uyarlamalarının her zaman zihnimizde yarattığımız atmosfere denk düşmemesi biraz da bundan, yorum farkındandır. Yazar başka bir evren kurmuştur, okurken biz kendi kurgusal evrenimizi inşa/hayal ederiz, yönetmen ve senaristin bize gösterdiği ise başka bir şeydir.
Bu açıklamalar ışığında sorunuzu olumlu örnekler üzerinden yanıtlayacak olursam; tema (toplumsal değerler, yaklaşımlar, insancıl bakış açısı özelinde), olay (çatışma ve gerilim ortamı), oyun (oyuncuların seçimi, diyaloglar), dekor ve mekân (atmosfer oluşturma) gibi başlıklarda değerlendirdiğimde ilk aklıma gelenlerin sıralaması şöyledir:
Suyun Öte Yanı: Yazar, Feride Çiçekoğlu. Yönetmen, Tomris Giritlioğlu, 1991.
O/ Hakkari’de Bir Mevsim: Yazar, Ferit Edgü. Yönetmen, Erden Kıral, 1982.
Günden Kalanlar: Yazar, Kazuo Ishiguro. Yönetmen, James Ivory, 1993.
Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok: Yazar, Erich Maria Remarque. Yönetmen, Edward Berger, 2022.
–