Çocuğun Duygu Dünyasını Varsılaştıran Öyküler

19 Mayıs 2025
SEVDA MÜJGAN YÜKSEL

Nur İçözü’nün kaleme aldığı Çikolata Öyküler dizisinin seslendiği 7-9 yaş, okul döneminin ilk yıllarını kapsamaktadır. Bu dizide yer alan on kitap, ikişer öyküden oluşmaktadır. Çocuğun Duygu Dünyasını Varsılaştıran Öyküler başlığı altında üç kitap üzerinden örneklemeler yapılacaktır.

Mutlu bir aile ortamı içinde büyüyebilmek her çocuğun hakkıdır. Çocukluk, şairin dediği gibi gerçekten de gökyüzüne benzer, hiçbir yere gitmez. İnsanın ölene kadar içinde taşıyacağı çocukluğu öncelikle ailesiyle cennete ya da cehenneme döner. Çocuk için anne babasını sevmek ve onlar tarafından sevilmek, başka bir söyleyişle sevgi içinde büyümek duygu dünyasını olumlu etkileyen öncelikli durumdur.   

Nur İçözü’nün bu duruma dikkat çektiği öykülerden biri Kırmızı Balonla Mavi Top adlı öyküdür. Öykü, okurunu Ayhan’ın doğum gününe götürür. Doğum günleri çocuklar için onlara birbirinden güzel armağanlar sunulacağı için de önemlidir: legolar, boyama kitapları, süpermenler, atariler…  Tüm armağanların içinde Ayhan için kırmızı topla mavi balonun yeri ayrıdır çünkü onlar annesinin ve babasının armağanlarıdır.  

Okur, Özlem Ağacı adlı öyküye gelince ise bu kez Nazlı’yla tanışır. Nazlı’nın anne ve babası geç saatlere kadar çalıştığı için evde onunla anneannesi ilgilenmektedir. Öyle ki küçük kız bazen anne babasını görmeden uykuya dalar, sabah kalktığında da onların yeniden işe gittiğini öğrenir. Dolayısıyla da anne babasını gördüğü, onlarla birlikte olabildiği zamanlar oldukça sınırlıdır. Okula yeni başlayan Nazlı, annesinin de diğer anneler gibi sık sık okula gelmesini ister. Annesinin işlerinin çok yoğun olması, işin içinde ailenin kızlarına iyi bir gelecek hazırlama çabası da olsa Nazlı’yı mutsuz eder. Anne babanın ilgisinin çocuğun duygu dünyasında ne kadar önemli olduğuna dikkat çeken bu öyküyle Nur İçözü, bu ilgiden yoksun kalan çocukların yalnızlığına okurunu tanık eder.

Okullarda kutlanan belirli haftalardan biri, Orman Haftası, Nazlı’nın derdine çare olur.

Öğrenciler birer ağaç resmi yapacak, beğenilen resimler sınıf panosuna asılacaktır. Nazlı dallarına kalpler astığı bir özlem ağacı çizer. Bunu gören öğretmeni, gerekli mesajı hemen alır. Nazlı’nın yaptığı resmi panoya asmakla yetinmez, durumdan annesini de haberdar eder. Küçük kızın sınıfına gelsin diye yollarını gözlediği annesi sınıfa gelir, kızına sarılır, kızını yaptığı resimden dolayı kutlar. Bununla da yetinmeyip Nazlı’nın yaptığı resmi eve getirip kapının girişine asar.  Kızlarının derdinin ne olduğunu böylece öğrenen anne baba, bundan sonra akşamları eve daha erken dönmeye dikkat eder. 

Görüldüğü gibi çocuğun duygu dünyasında önceliği olan duygu sevgidir. Sevgi içinde büyüyen çocuk yarınların sevmeyi bilen insanı olacaktır. Yunus Emre’nin altını çizdiği gibi sevgi gelince bütün eksikler bittiğine göre sözü uzatmadan diğer öyküye geçelim.  

Bu kez yolumuz Kuş ülkesine düşecek, Mutsuz Karga’yla tanışacağız. Orada kendisini çirkin ve işe yaramaz bulan mutsuz bir karga yaşar. Ülkede birbirinden güzel kuşlar vardır. Hepsinin onları diğerlerinden ayıran bir özelliği söz konusudur. Leylekler bacalara yuva yapar, serçeler camlarda oynar, kartallar güçlüdür, çaylaklar avcı, kanaryalar, bülbüller şakır… Görünen odur ki kuşlar eşit değildir. Diğer kuşları bir yana bırakalım, insanlar da kargaları sevmez. Serçelere ekmek kırıntıları atarken onları her yerden kovar. Kumrulara, güvercinlere mısır verip onları severken kargaları taşlarlar. Bebeğini uyutan kadınlar bile söyledikleri ninnilerde “Karga da seni tutar, kanadını yolarım.(s.19) der.  

Kara  karga, kimseye bir kötülük yapmamışken adının hep çirkinliklerle birlikte anılmasını anlayamaz. Oysa onun tek özlemi diğer kuşlar gibi sevilmektir. İsteği ancak bir işe yaradığında gerçekleşir. Bir ceviz ağacının altına toplanan çocuklara ceviz attığında çocuklar buna çok sevinir. Böylece çocuklarla karga arasında bir anlaşma doğar. Her sabah ağacın altına gelen çocuklara ceviz toplayıp atmaya başlar. Artık mutludur, onu seven dostları vardır. 

Yazar, böylece mutsuz kargayı mutlu kargaya dönüştürürken çocukların önüne iki gereklilik koyar: işe yaramak ve sevgi. Nur İçözü, okurlarına mutluluğun anahtarı olarak bir kez daha sevgiyi sunarken yanına işe yaramayı da ekler. İşe yaramak, beraberinde güven duygusunu getireceği için önemlidir.  Seven ve sevilen, güven içinde olduğunu düşünen bir insan, aynadaki görüntüsüne rahatlıkla gülerek bakabilir. Mutluluğun anahtarını böylece ele geçiren küçük okur, şimdi ele alacağımız Palyaçonun Pabuçları adlı öyküde kendi üzerine de düşünmek durumunda kalacaktır. Çünkü yazar, kişinin kendisinde olan bir sırdan söz etmektedir: “Gülmenin sırrı kendinizde, unutmayın. Dünya bir ayna, ona hep gülerek bakın.” (s.15) 

Bu kez okurun karşısında Şaka Köy vardır. Adı sizi yanıltmasın, Şaka Köy’de hiç kimsenin yüzü gülmez.

Köye Gülmece Sirki gelir. Oysa köylüler daha önce “gülmece” sözcüğünü duymamıştır. Buna rağmen Palyaço önce çocukları, arkasından da büyükleri güldürmeyi başarır. Muhtar, gülmenin sırrının palyaçonun pabuçlarında olduğunu sanır oysa sır insanın kendisindedir. Kendisinde gizli sırrı anlamaya çalışmak çocuğu duygu dünyasından düşünce dünyasına doğru bir yolculuğa çıkaracaktır. Bu yolculuk başlamışken biz de sözü ikinci başlığımıza bırakmadan önce duygudan düşünceye bir köprü kurmak üzere “Kırmızı Şapkalı Kız”ın yanına uğrayabiliriz. 

Kimi masalların belki de yeniden yazılması gerekir. Yeni dünyaya eski masallar yetmez. Nur İçözü, “Kırmızı Şapkalı Kız”ın bu masallardan biri olduğunu düşünerek kendi “Kırmızı Şapkalı Kız” masalını kaleme alarak çocukları farklı bir dünyaya çağırır. Bu kez “Sevgi Ormanı”ndayız. Bu hem ormanda yaşayan hayvanların birbirlerine hem de ormana gelen insanlara zarar vermelerinin yasak olduğu bir ormandır. Burası, kavgasız gürültüsüz yaşanan bir ormandır. Burada eski masaldan bildiğimiz kahramanların torunları yaşar. Kurt, Kırmızı Şapkalı Kız”ı görünce onu izler, bir kulübeye girdiğini görür, kulübenin camından onun yatakta yatan yaşlı bir kadını ziyarete geldiğini görür. Bu arada gözüne kızın masanın üzerine koyduğu yiyecekler takılınca patisiyle cama vurarak kızdan kendisini içeriye almasını ister. Onu evdeki köpeğine benzeten kız kapıyı açar, kurdu içeri alır, karnını bir parça doyurur; ancak yiyeceklerin hepsini ona veremeyeceği için çareyi kurdu kovmakta bulur. Kurdun aklından Sevgi Ormanı’nın yasalarına karşı gelmek geçmez bile, ormana geri döner. 

Bu masalla Nur İçözü’nün sevgiden yola çıkarak çocukların dikkatini barış içinde yaşamanın mümkün olduğuna dikkat çektiği görülür. Yırtıcı hayvanlar bile yalnız açken tehlikeli olduğuna göre karnı tok olmanın, savaşın karşısına barışı koyabilmenin yollarından biri olduğu çocuğa/okura sunulur.   



İÇÖZÜ, Nur. Kırmızı Balonla Mavi Top, Altın Kitaplar, 3. Basım, İstanbul 2009. 
İÇÖZÜ, Nur. Özlem Ağacı, Altın Kitaplar, 4. Basım, İstanbul 2011.
İÇÖZÜ, Nur. Palyaçonun Pabuçları, Altın Kitaplar, 4. Basım, İstanbul 2011.

.