29 Temmuz 2023
Söyleşi: Bizim Çağ Edebiyat

Seda Yelbuğa:
“Hayatın kendisi tiyatrodur.”
“Çat kapı, lak lak derdini anlat, dağıl. Sokaktayız, vapurdayız, meydandayız, her yerde oynayabiliriz. Amacımız sisteme karşı çatlak ses çıkarmak, aykırı bir ses olmak.”
Bizim Çağ Edebiyat: Bugün sizinle kurucusu olduğunuz Çat-Lak Tiyatro etrafında bir söyleşi yapacağımız için öncelikle Çat-Lak Tiyatro’ya gelene kadar geçen dönemden söz edebilir miyiz? Tiyatroyla nasıl tanıştınız?
Seda Yelbuğa: On dört yaşındaydım. Çok tutuk, göz teması kuramayan, bakkaldan sakız bile alamayan bir çocuktum. Babam (Hüsnü Vedat Yelbuğa), “Tiyatroyla ilgilenirsen tüm bunları aşarsın.” diyerek beni tiyatroya yönlendirdi. Aydın bir insandı. İnanılmaz bir kitaplığı vardı. Okuma alışkanlığımı da ondan edindim. Onun önerdiği kitapları, tiyatro oyunlarını okudum. Halk eğitim merkezleri, belediyelerin açtığı kurslar, özel kurumlar gibi yerlerde tiyatro eğitimi aldım ama ben kendi kendimi eğittiğime inanıyorum. Hiçbir hocanın, yönetmenin öğrettikleriyle kalmadım. Kendi tarzımı yarattım. Hepsini bilip size uygun olanı arasından süzmeniz gerekiyor. Augusto Boal hayranıyım. Herkesin tiyatro yapabileceğine inanıyorum. Tiyatroyu akademisyenlerin, uzmanların eline bırakmak yerine cümle alemin sokakta, evde, her yerde tiyatro yapılabileceğine inanıyorum. Herkes bunu yapabilir. Biz buna yakından tanık olduk. Doğru bir eğitimle bu mümkün. Babamın yönlendirmesi doğruydu. İyi ki bana bu yolu açtı.
Bizim Çağ Edebiyat: İlk yönetmenlik deneyimini ne zaman yaşadınız?
Seda Yelbuğa: Yirmi dört yaşındaydım. Kimi tekerlekli sandalyede, kimi koltuk değneğiyle parkta buluşan engelli insanlar dikkatimi çekti. İyi okurlardı. Onlarla kitap alışverişimiz olurdu. Engelliler Derneği açılınca bir tiyatro oyunu sahneleme önerisinde bulundum. Sevindiler. Oyunu da onlara yazdırdım. Herkes kendi engeliyle ilgili bir hikâye yazdı, getirdi bana. Ben onlardan bir kolaj yaparak bütün hikâyeleri birbirine bağladım. Ücretsiz olarak halka açık sahneye koyduk. O tiyatro, benim oyunum değildi. Engelliler Derneğinin oyunuydu. Ben onları çalıştırarak oyunu sahneye koydum.
Çat-Lak Tiyatro kafamda hep vardı ama iş yaşamı (Muhasebeciydim) ve yedi yıl süren komün yaşamı Çat-Lak Tiyatronun hayata geçmesini erteletti. Her zaman tiyatro okumaları yapıyorduk ama sahnelemiyorduk. Komün süreci bitince ben yeniden maskeli hayatın içine düştüm.
Bizim Çağ Edebiyat: Çat-Lak Tiyatro komün sonrasında mı hayata geçti?


O gördüğünüz Vosvos
benim reji kulem.””
Seda Yelbuğa: Benim bir toprak parçası alıp orada sevdiğim insanlarla yaşama gibi bir hayalim vardı. Planını, projesini de hazırlamıştım. Herkesin içinde çayını kaynatacağı, melemenini yapabileceği küçük bir ocağın da yer alacağı bir odası olacaktı. Yemekler ortak alanda büyük kazanlarda pişirilecekti. Birlikte film izleyecek, kitap okuyacak, tiyatro oyunları çalışacak, dans edecektik. Yedi kişi bir araya geldik ancak son anda çıkan birtakım aksilikler bizi engelledi. Sonrasında oğlum ve hayat arkadaşım, bir toprak parçasına sahip olmadan ölürsem gözümün açık gideceğini düşünerek burayı satın aldılar. Aslında benim hayalim tek başına bir toprak parçasına sahip olmak değildi, ortak bir şeyler yapmaktı. Bir sanat komünü kurmaktı. Sonrasında burayı benimsedim, kolları sıvadık. Aldığımızda gördüğünüz incir ağacından başka hiçbir şey yoktu burada. İlk çadırımızı kurduk. Gördüğünüz her şeyi kendimiz yaptık. Elektrik panellerimiz, rüzgâr gülümüz, güneş enerjisi, artezyen kuyumuz… Prefabrik evimizi kurmadan sahneyi kurduk.
Bizim Çağ Edebiyat: Neden Çat-Lak?
Seda Yelbuğa: Çat kapı, lak lak derdini anlat, dağıl. Sokaktayız, vapurdayız, meydandayız, her yerde oynayabiliriz. Amacımız sisteme karşı çatlak ses çıkarmak, aykırı bir ses olmak. Biz sıradan oyunlar oynamayız. Derdimizi, itirazımızı, isyanımızı tiyatroyla anlatabilmeyi ilke edindik. Oyunlarımız sosyal içeriklidir. Her şeye dokunuruz: kadın tacizleri, iş cinayetleri, adaletsizlik, homofobiklik… Dokunulması gereken her yere. Bu ülkede anlatılacak çok şey var. Taş ocakları burnumuzun dibine kadar geldi. En son benden bunun için bir oyun istediler. Yazdık, hazırladık, iki prova yaptık, geldik Foça meydanda oyunumuzu oynadık.

Bizim Çağ Edebiyat: Tiyatro resmi olarak ne zaman kuruldu?
Seda Yelbuğa: Karşıyaka Kültür Sanat Merkezi’nin bünyesinde 2010’da kuruldu. Onun salonunu oda tiyatrosu haline getirdik. Orayla sınırlı değiliz, her yerde gösteri yapıyoruz.
Bizim Çağ Edebiyat: Çat-Lak, amatör bir tiyatro olarak kuruldu ve öyle sürdü.
Seda Yelbuğa: Amatör demek, gönüllü demektir. Amatör oyunlara gidin, onları izleyin, çok iyi oyuncular çıktığını göreceksiniz. Tiyatroya hiçbir zaman para kazanabileceğim bir iş gözüyle bakmadım. İş haline gelirse para kazanmaya başlarsanız, bu sizi kısıtlar. Sonrasında halk şunu seviyor, onu yapayım, şu olursa daha çok seyirci gelire döner durum. Bunu istemiyorum. Elbette her tiyatronun seyirci kaygısı vardır, kendi kendinize oynayamazsınız. Bizim bir kitlemiz oluştu, bizi seviyorlar, biz de mutluyuz. En iyi tiyatroyu ben yapayım, en iyi oyunu ben çıkarayım derdinde değilim. İsteğim daha çok insanı tiyatroyla buluşturmaktı. Bugüne kadar da bunu başardım.
Bizim Çağ Edebiyat: Burada Namık Kemal’in “Tiyatro okuldur.” sözünü anmanın tam sırası sanırım.
Seda Yelbuğa: Tiyatro gerçekten okuldur. Aslında hayatın kendisi tiyatrodur. Tiyatroyu öğrenmek demek, hayatı öğrenmek demektir. Yaptığımız yalnızca tiyatro değil, hayatın kendisi.
Bizim Çağ Edebiyat: Çat-Lak Tiyatro olarak sergilediğiniz ilk oyun neydi?
Seda Yelbuğa: Tek kişilik oyunlardan yaptığımız bir kolajı sergiledik.
Bizim Çağ Edebiyat: Cumartesi günü de bir oyunumuz var.
Seda Yelbuğa: Evet, Peter Wellss’in bir oyununu sahneleyeceğiz: Soruşturma.

Bizim Çağ Edebiyat: Belgin Hanım, siz Çat-Lak tiyatroyla nasıl tanıştınız?
Belgin Tüzün: Ben kendimi bildim bileli dışa dönük, insanlarla iletişim kurmayı seven bir insanım. Okumayı çok severim. Başta edebiyat benim için daha ön plandaydı. Tiyatro izlemeyi de severim. Bodrum’da yaşıyorum ama Karşıyaka’da bulunduğum bir dönemde Karşıyaka Kültür Sanat Derneğini görünce kafamı içeriye doğru bir uzatayım dedim. Uzatış o uzatış. Dört yıldır birlikteyiz.
Bizim Çağ Edebiyat: Tiyatro eğitiminiz yoktu.
Belgin Tüzün: Yoktu. Orada aldığım eğitimle kendimi tiyatronun içinde buldum. Biz önce kendimizi sağalttık. Bizim diğerlerinden farklı bir grubumuz vardı. Tiyatro öğrencisi gibi değildik. Biz beş altı kadındık. Hayatla, erkek kimliğiyle, rollerimizle ilgili problemlerimiz vardı. Kendimizi ifade etmeden önce tanımalı, sağaltmalıydık. Öyle bir süreçten geçtik.
Seda Yelbuğa: O sınıf sadece kadınlardan oluşuyordu. Diğer gruplarda erkekler de var. Bu nedenle kadın sorunlarına yöneldik. Kırılması gereken birtakım kalıplar vardı. Onları kırdık. Kurtlarla Koşan Kadınlar okumalarımız vardı. Birlikte okuduk. İstanbul Sözleşmesi’nin her maddesini tek tek inceledik, üzerinde konuştuk. O sınıfta süreç farklı gelişti.
Bizim Çağ Edebiyat: Kadın kimliğinizle ilgili de bir aydınlanma sundu tiyatro size.
Belgin Tüzün: Kesinlikle. Bizim grubun çoğunluğu elli yaş üzeriydi. Emekliydik. Benim hayatla ilgili sıkıntılarım vardı. Dayatılmış roller, öğrenilmişlikler… Birbirimize benziyoruz ama bunu ifade edemiyoruz. Burada kendimiz bir özgürlük alanı bulduk. İnsanın kendisini doğru ifade etmesi, kendisini tanımasıyla başlıyor. Seda bir heyecanla geldi, bizim için bir oyun bulduğunu söyledi: “Alice Harikaları Olmayan Diyarda.” Dario Fo’nun bir oyunu. Psikolojik bir oyundu. Bizim grubumuza uygundu. Güzel bir oyun çıktı ortaya.
Bizim Çağ Edebiyat: Siz o oyunla başladınız ve devam ediyorsunuz.
Belgin Tüzün: Sürecim bitince Bodrum’a döndüm ama Seda “Güzel bir oyun var: Soruşturma” deyince atlayıp geldim. Bu, başka bir aşk. Yoğun bir çalışmanın ardından oyunumuzu sahneleyeceğiz.
Bizim Çağ Edebiyat: Söyleşimizi nasıl bitirelim?
Seda Yelbuğa: Ben yapmak istediğim her şey için emek verdim. Bir toprak parçasında birlikte yaşamaktı hayalim. Tiyatroyu daha çok insana ulaştırmaktı. Kendi ekibimin oyunlarını sahnelemekti. Emek verdik ve gerçekleştirdik. Daha ne isteyeyim?
Bizim Çağ Edebiyat: Yolunuz açık olsun.