ÖZEL DOSYA: AYLA KUTLU
30 Kasım 2024
SATI ERDEM ULUSOY
“Toplumcu gerçekçi” yazarlar arasında yer alan Ayla Kutlu, eserlerinde kadını anlatırken çok detaycı davranarak kadın karakterlerin yaşadığı bütün duyguların okura geçmesini sağlar. Kadının toplum içindeki yerini her eserinde ayrı bir boyutta ele alır. Öykü ve romanlarındaki kadın kahramanlar toplumun her kesimini temsil eder. Bu kadınlar tüm kimliklere ve karakter türlerine bürünür; eş, anne, gelin, kaynana, evde kalmış kız, çocuk, genç kız, yaşlı, eğitimli, yalnız, dışlanmış, mutsuz, sevgisiz, içe dönük kadınlardır.
Erendiz Atasü’nün Benim Yazarlarım adlı eserinde belirttiği gibi, “Onun kadınları hemen her yerde rastlayabileceğimiz kadınlardır. Özyaşamsal bir esinle değil tümüyle düş gücüyle çizilmiş olmalarına karşın şiddetle sahicidirler. Sıradışılıkları gündelik hayatın izin verdiği ya da bastırıp saklayabildiği ölçüdedir. Karakterleri hem alışılmışlık hem özgünlükle örülmüş unutulmaz kadınlardır. Sahicidirler çünkü yazar onların tüm kişilik özelliklerini coğrafyanın ve tarihin içine sağlamca köklendirebilmiştir.”
Cadı Ağacı’nın Nilüfer’ini bize şöyle tanıtır yazar: “Bu iri gözlü, düz uzun saçlı, eli çantalı, kabarık jüponlu eteğinin altından diz kapakları görünen ufak tefek kızı sokaklarına yakıştıramadıkları apaçıktı. Nilüfer onlara tedirginlik verdiğini görmezden gelmedi ama görmezden geliyormuş, rahatsız olmuyormuş gibi davrandı.” (s.43)
Toplumda eğitimli, meslek sahibi güçlü bir kadını temsil etse de kendi iç dünyasında korunmaya muhtaç, güçsüz yalnız bir kadındır Nilüfer. Acılarla baş etmeyi, hayatın olumsuzluklarıyla mücadele etmeyi, erkeklerin acımasızlıkları karşısında güçlü olmayı beceremez. Kızı Suna’yı üç yaşında bir kaza sonucu kaybetmesi ve üst üste yaşadığı acılar, onun hayatla bağlarını koparıp içkiye sığınmasına yol açar. Eser, doktor Nilüfer’in iç çatışmaları ve konuşmaları üzerine kurulmuştur. Nilüfer, çevre değiştirip acılarını unutmaya çalışırken (Kızının ölümünden sonra kocasından ayrılır.) hocasına aşık olur, aslında bu bir aşktan çok bir erkeğe tutunup hayatta kalma çabasıdır. Fakat kötü kader peşini bırakmaz. Yeni sevgilisi hastadır ve yakın zamanda ölecektir. Nilüfer kendisinin bir “cadı ağacı” olduğuna iyice inanır. “Halil’in ölümü içindeki güzellikleri, duyguları, istekleri ve gücü yok edip onu kolaylıklara, geçici coşkunluklara, yalnızlıklara doğru savurup atmıştı.” (s.71) “Ölüm bir sarkaç gibi salınıp duruyordu başının üstünde.” (s. 85)
Doktor Nilüfer, iç dünyasında başka bir kişinin barındığına inanıyordu. İçindeki o parlak şeyin, o özün şimdiden sonra huzur bulmasına yardım etmesini bekliyordu yalnızca… Nilüfer yaşadığı hayatın yanlışlarını biliyor fakat bunları değiştirmek için hiçbir çaba göstermiyordu. Bunu zaman zaman yaptığı iç konuşmalarından anlıyoruz. “Ne yapmasını bilmesinin bile yararı yoktu. Çünkü yapmıyordu. Pişmanlıklar duyuyor, içten bağışlamaya, değişmeye kesin kararlar verdiren pişmanlıklar. Ama sonra yine yapıyordu tiksindiği şeyleri. Sürüp gidecekti herhalde. Öyle ya da böyle kendi kendini yok edene kadar!” (s. 73)
Yazar bizi adım adım Nilüfer’in kaçınılmaz sonuna hazırlıyor. Öyle ki romanın sonlarına doğru Durkheim’den söz ederek bu düşünceyi kesinleştiriyor. (s. 194) Gürhan Çopur, “Ayla Kutlu’nun Romanlarındaki İntihar İzleğine Durkheim’cı Bir Yaklaşım” adlı yazısında intihar çeşitlerini sınıflandırarak Nilüfer’in intiharının “bencil bir intihar” olduğunu söyler. Ayrıca yazarın, Asi Asi ve Ateş Üstünde Yürümek romanlarındaki intiharlar da bencil intiharlardır. “Bireyin yalnızlığı, çaresizliği ve ötekileştirilmesi onu bu duruma sürükler. Yaşam karşısında bütün savunma mekanizmaları çökmüş, korunakları yıkılmış ve ruhsal anlamda köşeye sıkışmış insanın kapıldığı umutsuzluk durumunun son hamlesidir.” (a.g.e.)
Nilüfer, daha güçlü bir karakter olamaz mıydı?
Cadı Ağacı romanında Nilüfer intihar aracılığı ile mutlu olamadığı bu dünyadan adeta öç almak ister. “Sürekli cadı ağaçları oluşuyordu içinde. Tüm yapraklarından su çekilmişti, önce yapraklar dökülmüş, uç dallardan geriye doğru akmıştı yaşama isteği. Ana dallara gelmişti sıra. Bütün eklem yerleri, su yollarının çatalları ve biriktirdiği budaklar da kurudu.”(s.183) Romandaki yan karakterler ( Şaziment Hanım, Rumeyza) hayattan başka beklentileri olmadığı için yaşadığı zorluklara boyun eğerek (üstü başı pis gelen bir koca ve içkili gelip karısını döven bir koca) yaşamlarını sürdürüyorlar. Peki Nilüfer, daha güçlü bir karakter olamaz mıydı? Bu şartlar altında çok zor görünüyor. Çünkü Nilüfer’in asıl derdi var olabilmektir. Yazarın verdiği mesaj da bu doğrultudadır. Romanın yazıldığı döneme bakarsak tam da “12 Eylül” sonrasına rastlar. Askeri yönetimin yarattığı baskı ve korku ortamı insanları pasifleştirip kendi kabuğuna çekilmeye zorlamıştır. Bu şartlar altında başka bir karakter çıkamazdı karşımıza. Nilüfer, romanın tutunamayan bir karakteri olarak düşünülmüştür belki de.
On bir bölümden oluşan ve her bölümünde değişik kişi, olay, mekân ve zamandan söz edilen Cadı Ağacı kitabı 1994 yılında yönetmen Fide Motan tarafından filme alınmıştır.
.
KAYNAKLAR
Ayla Kutlu, Cadı Ağacı, Bilgi Yayınevi, Mayıs 1983 Ankara.
Ayla Kutlu Edebiyatı, 1. Kadın Yazarlar Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Bilgi Yayınevi Mayıs 2012, Ankara.
Erendiz Atasü, Benim Yazarlarım, Bilgi Yayınevi, 2000 Ankara.
Ayla Kutlu Özel Dosyası, Edebiyat Nöbeti, İki aylık Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi, Kasım-Aralık 2022, sayı 43.
Gürhan Çopur, Karadeniz Uluslararası dergi, 2020, sayfa 72-84.
.