Vardık Kebap Kokusuna Gördük Eşek Dağlıyorlar

24 Haziran 2023
AYGÜL AYDOĞDU

Çizim: AYGÜL AYDOĞDU

Dertsiz bir kabak varmış, onun da başını kesip içini oymuşlar. E, kimse dertsiz kalmasın,  sineksiz yaz geçirmesin ki başka şeylerle uğraşılmasın, ölümü görüp sıtmaya razı olsun. Ama ne yaparsın ki değirmende yaşayan sıçan gök gürültüsünden korkmaz. 

Karşı komşum Yırtık Aysel… Yok, öyle kötü anlamda değil yırtıklığı. Hem yüzüne karşı deriz Yırtık Aysel diye. Darılmaz bize, gönül koymaz. Pısırıklığımızı gizlemek için mi, utandığımızdan mı bilmem, apartmanın kadınları bu adı yakıştırmışız ona.  Çıtı pıtıdır ama çenelidir, ağzı laf yapar. Kimsenin hakkını kimsede koymaz, gözümüzle gördük. Her yere, herkese yetişir. Avukat gibidir, kimin ne hakkı vardır bilir; tanığız.  Liseyi bitirmiş, bir çağrı merkezinde işçi.  Altı numarada tek başına oturur. Ailesi çiftçiymiş. Arada gelirler kızlarını yoklamaya. Kocasının savurup sokağa attığı kadın onun evindedir. Ellerinden başka bir şey gelmediği için onda üç beş gün kalır, döner giderler evlerine. Benim de iki mor  göz, çatlak bir bilekle kalmışlığım var evinde. Dolayısıyla apartmanda hiçbir koca sevmez onu. Karılarının onunla görüşmesi yasaktır. Bizim gibi evli barklı kadınlara kötü örnekmiş, aklımızı karıştırıyormuş. Üstelik yalnız yaşıyormuş, başında erkek yokmuş. Göğe direk, denize kapak olur mu? Her yasağa uysaydık, ohoo!…

Allı morlu giyinmiş, kapıyı çaldı sabah. Kadın yürüyüşü mü ne varmış, “Sen de gel!” diyor. Apartmanı dolaşmış, kimseyi ikna edememiş. Senden umutluyum, gelirsen sen gelirsin diye gazlıyor beni. “Yürüyüş kısacık, kocan geç geliyor zaten, o gelmeden şıp diye damlarız eve.”  diyor, “Kadın kadına destek olmalı. Hem hava alırsın, üç beş insan görürsün, için açılır.” Diyor da diyor. Ay bu kız delirmiş herhalde. Otuzunu geçmiş, koca görmemiş. Tabii başı göl, ayağı sal hanımefendinin. Canı çektiği yere gider, istediği gibi gezer. Koca nedir, neler yapar bilmez…  Bilmez mi, bilir bilir de sinirimden söylüyorum. Kapı aralığından konuşmamız bile yasakken bir de onunla yürüyüşe gidecekmişim. Fikret beni lime lime etmekle kalmaz, ibreti alem olsun diye etlerimi dört bir yana savurur. Aynen böyle dedim ona da. Dedim de aksi gibi içimde bir pırpırlanma, bir merak, bir istek bilemişler kılıçlarını dürtüyorlar. Cin gibidir, iç okur. Anladı meyilli olduğumu, konuşuyor da konuşuyor. Aysel’i sustursam içim, içimi sustursam Aysel susmayacak, belli. Kesin şeytan tüyü var onda. Çok gidesim var ama ya Fikret benden önce eve gelirse…  

Olurdu, olmazdı derken boynumda mor bir keten atkı Aysel’le kol kola sokakta buldum kendimi. Benim yaptığıma tam olarak hem kaçar hem davul çalar denir. Korkudan ödüm patlarkan yapacağımdan da geri durmuyorum yani.    

Dudullu’dan bindik 20D’ye, Kadıköy’de son durakta indik.  İskeleye yürüdük. Meydanda bizim Yırtık Aysel gibi allı morlu giyinmiş, elleri pankartlı yaşlısıyla genciyle elliye yakın kadın, on-on beş de erkek toplanmış. Erkekler de kadınlara destek oluyorlarmış. Boynum büküldü, millette ne erkekler var diye geçti aklımdan. Beni bulacak değillerdi ya. Bak Yırtık Aysel’e bile düşmemiş bir tane. Gerçi Aysel’in demesine göre tercih meselesiymiş, o istememiş, illa da evlenmek gerekmezmiş. Vallahi bunları Fikret duysa benim tercih meselem kırk katır mı, kırk satır mı olurdu.

Neyse korkuyu harlamayalım şimdi. Bizimkinin ne çok arkadaşı varmış, hemen sarmaş dolaş oldu bir sürü kadınla. Sonra erkeklerin yanına gitti, onlara da sarıldı kadınlara sarıldığı gibi. Herkes cıvıl cıvıl, neşeli, güler yüzlü. İmrene imrene onları izlerken şeytan dürttü, aklıma garip sorular düştü. Bu kadınlar da dayak yiyor mudur acaba? Olur olmaz yere azarlanıyor mudur? Onlara da kadın aklınla sen ne anlarsın deniyor mudur? Yok canım, baksana bizim gibi mi onlar?  Onlara yapılmaz öyle şeyler. Yapılır mı? Aysel’e sormalı. 

Yanım yörem durgun suya taş atılmış gibi dalgalanmaya başlayınca Aysel yanıma geldi. Sordum aklımdakileri. Ağzım açık kaldı. Ay, bu kadınlar da bizim gibiymiş ya, onlara da yapılıyormuş bize yapılan. Ağzım açık Aysel’e bakarken kıvırcık mor peruklu genç bir kız pankart dağıtmaya başladı. Benim elime de tutuşturdu bir tane. Almak istemedim ama Aysel gözlerini patlatıp bakınca alışık olduğumdan çabucak sindim.

Pankartımda “Geceler de bizim sokaklar da.” yazıyor. Gündüzler benim olmuş da geceler kalmış.  Hangi yüzle taşıyacağım ben bunu. Aysel’e “Evini kuran dişi kuş olmayacağız.” düşmüş. Bak bu ona uygun işte. Göğsünü gere gere taşır. Keşke “Külkedisi değiliz ev işçisiyiz.” düşseydi bana.

Kadınların ellerinde bir sürü pankart var:
“Bedenimiz bizimdir.”
“Hayır, hayır demektir.”
“Akşam erken evde olmayacağız.”
“Kadın kadındır çiçek babandır.”
”Ezdirmem sana kendimi rujumu sürer giderim.”
“Sıradaki orgazm devrimci ahlakçılara gelsin.”
Bu sonuncuyu anlamadım, o ne demek ki kız? 

“Gidiyoruz.” dedi Aysel. Nereye demeye kalmadan “Kadına şiddete haayır!” bağırışlarıyla Moda’ya doğru hareketlendi ön taraf. Kadınlar seslerinin yettiğince haykırıyorlar. Hamama giren terler Huriye Hanım deyip ben de başladım bağırmaya.
“Kadına şiddete haayır!”
“Kadına şiddete haayır!”
Ay bağırmak da bir ferahlatıyor insanı.
“Arka sayfa güzeli olmayacağız!”
Bağırın kız, dökün içinizi.
“Bağır herkes duysun, erkek şiddeti son bulsun!” 

Aysel’i mayseli unuttum, kendimden geçmiş slogan atıyorum. Aysel dedi slogan deniyormuş bağırdıklarımıza. İçim boşalıyor, hafifliyorum. Altı aylık seyisliği var, kırk yıllık fışkı karıştırır dedikleri gibi mor kadınlardan daha çok yırtınıyorum.  Görüyor musun şu kadarcık özgürlük bile başıma vurdu, aniden ayağa kalkmış gibi dönüyor da dönüyor başım.  

Ne kadar yürüdük, ne kadar bağırdık bilmiyorum, ben kendimden geçmiş slogan atarken  biri elimi tuttu. İstifimi bozmadan gözlerimi yana devirip baktım. Fikret eli elimde “Beedenim beenimdir!”, “Haayır, haayırdır!” diye yırtınıyor.  Aklımdan ilk geçen herkesin içinde vurmasa bari oluyor.

Fikret, bizim mahallenin yakışıklısıydı. Gözümüzle sevdiğimiz yaşlardı.  Bütün kızlar onun peşindeydi. Saç saça baş başa kavga etmeden bir günümüz geçmezdi onun yüzünden. İşe bak ki kısa çöpü sen çektin Huriye. Üstelik evlenene kadar aşkından öldün öldün dirildin. Sabahlara kadar uyku nedir bilmedin. Neymiş, aşkından deli divane oluyormuş. Şeytanın yattığı yeri bilir, babası gibi huysuzdur, hayırsızdır dediler, aldırmadın. Sevda geçer yalan olur, sonra sokar yılan olur dediler, gülüp geçtin. Zerre kadar kuşkun yoktu seni pamuklara saracağından, saçının teline zarar vermeyeceğinden, kayınvaliden gibi olmayacağından. Şimdi kaldı mı umutların kursağında, yıkıldı mı başına kurduğun hayaller?  Ah gözü küllü, aklı çatallı Huriye, vardın kebap kokusuna, gördün eşek dağlıyorlar. 

Babam “İlkokuldan sonra kız kısmının okumasına gerek yoktur, bundan sonra öğreneceklerini annenden öğren.” dedi, aldı beni okuldan. Annem de ses etmedi. Okuma yazma öğrenmiştim, daha ne olsun. Annem onu bile bilmiyordu. Ben bir adım öndeydim yani. Zamane kızı bu kadar da önde olabilirdi canım ama fazlası fazlaydı işte adı üstünde.

Fikret bir yandan tuttuğu elimi sıktıkça sıkarken bir yanda da boyun damarları parmak gibi çıkmış herkesle birlikte “Kadına şiddete haayır!” diye bağırıyordu. Önce başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Sonra bütün bedenim buza kesti. Ayaklarım yere çakıldı, yürümez oldu. Arkadakiler bizi yara yara geçip gittiler. Aysel önlerde kaldı, benden habersiz. Fikret’in sıktığı elimdeki yüzük, etime batmış gibi yakıyor canımı. Burnunun yeli harman savuruyor, yüzüne bakmaya korkuyorum.  

Sonra hiç konuşmadan durağa yürüdük. Daha doğrusu o yürüdü, ben sürüklendim. 20D’ye binip eve döndük. Patron yollamış Kadıköy’e, müşteriye mal götürüyormuş. Beni o yırtık kadınların içinde görünce deliye dönmüş. Onlar gibi mi olmak istiyormuşum, yoldan çıkmaya mı çalışıyor muşum? Ama o yola getirmesini bilirmiş. Bildiğini de yaptı, bırakır mı?

Aysel kapıya geldiğinde yüzüm gözüm mosmordu. Çok aramış, çok merak etmiş beni. Korkudan ölüp ölüp dirilmiş kızcağız. Yüzümün gözümün halini görünce onun yüzünden dayak yedim diye kahroldu. Polise gidelim diye tutturdu. Fısıldaşıyoruz ama adam duyacak diye ödüm kopuyor. Üst katımdaki Zehra polise gitti de ne oldu, bir posta da şikayet etti diye dayak yedi. Bizimki salondan “Kim gelmiş, kiminle konuşuyorsun!” diye bağırıyor,  aldırmıyorum.

Dayak arsızı mı oldum nedir, “Boşver polisi molisi.” dedim “Bir dahaki yürüyüş ne zaman? Bağırmalı olsun ama. Bakma öyle deliymişim gibi. Ben böyle ferahlama, böyle rahatlama görmedim.” Aysel’in gözleri top top dışarda… 

“Kız Huriye yoksa sen de mi yırtılıyorsun?”  

“Yok be canım, yırtıklık bana mı kalmış, azıcık sökülsem yeter.”