SEVDA MÜJGAN
16 Mayıs 2023

“Anton Çehov, geçmişe dönüp baktığında yeteneklerini babalarından alsalar da ruhlarını annelerinden aldıklarını düşünecektir.“
Anton Çehov, 1860 yılının Ocak ayında Azak Denizi’nde bir liman kentinde (Taganrog’da) yoksul bir kira evinde gözlerini dünyaya açar. Pol Yegoroviç ve Yevgeniya (Morozova)’nın üçüncü çocuğudur. Üç gözlü bu evin en küçük odası Anton’a ve kardeşlerine (Sonra onlara üç kardeş daha katılacaktır.) ayrılmıştır.
Pol Yegoroviç’in babası Yegor Çek, toprak kölesi olarak doğmuş, köylülerin kölelikten kurtuluşundan önce kendisinin ve ailesinin özgürlüğünü satın almıştır. Bir kontesin geniş topraklarının kahyalığını yapan Yegor Çek’in iki oğlu (Mitrofan ve Pol) daha iyi bir yaşam umuduyla kente göç etmiştir. Bir tüccarın yanında çırak olarak adım attığı kent yaşamı, Pol Yegoroviç için kötü muameleye boyun eğmek zorunda kaldığı, şiddete uğradığı, açlık çektiği bir dönem olarak başlar.Kendisi bir dükkan sahibi olduğu zamansa aynı zorbalığı çıraklarına uygulayacaktır.
Eşine ve çocuklarına karşı da sert, kaba ve acımasız olan Pol Yegoroviç aşırı dindardır. Evin en büyük odası ona aittir. Bu odanın bir köşesi, Ortodoks adetlerince ermiş resimleriyle süslüdür. Önlerinde ise bir kandil gece gündüz yanar. Tanrı’nın güçlü olmayı, korku saçmayı buyurduğuna inanır. Tanrı insana bu nedenle sağlam yumruklar vermiştir.
Çocukken bir tüccarın çırağı olduğu sıralarda köyün papazı, Pol Yegoroviç’e keman çalmayı ve korolarda ilahi söylemeyi öğretmiştir. O da kendisine ait bir koroya sahip olmayı ve onu yönetmeyi ister. Beş oğlu, bu koroyu oluşturacaktır. Büyük yortularda sabah ilahileri için oğullarını hava iyi ya da kötü demeden gecenin ikisinde, üçünde kiliseye sürüklemekten kaçınmaz. Çocuklar, harcadıkları çabadan ve korkudan sesleri titrerken kendilerini kürek mahkumları gibi hissederler. Babanın gözünde ise Tanrı için katlanılan zorlukların hiçbir kötü yanı yoktur. Hafta sonları ailecek gidilen kilisede (Ortodoks kiliselerinde oturacak yer yoktur.) dinsel görevlerini ayakta ya da yere diz çökerek yerine getirseler de babalarını yine de bütünüyle hoşnut edemezler. Onlara bu kadar sıkıntı veren tüm bu işlerin Tanrı’nın hoşuna gitmesi ise Anton’un gözüne olanaksız görünür.
Anton Çehov; katlandığı bu sıkıntıyı, yorgunluğu, kilisede uzun uzun ayakta dikilişlerini unutamayacaktır. Kamçıyla zorla kafasına sokulan bu din, onu hiçbir şeye inanmama noktasına getirecek, dinsel duygularını yok edecektir.
Çocuklarını sık sık kamçılamaktan geri durmayan Pol Yegoroviç, ne onların bedenlerinde yarattığı büyük acıya ne de ruhlarındaki örselenmeye aldırır. Ona karşı konulmasını asla kabul etmez, bu onu kendinden geçirmeye yeter. Tuzu fazla kaçan bir çorba; sinir krizi geçirmesi, eşini aptal diyerek aşağılaması, çocuklarının yüreğine korku salması için yeterlidir. Eşine susmak, çocuklarına boyun eğmek düşer. Küçük Anton, bütün babaların kendi babası gibi olduğunu sanır. Eli kalem tutmaya başladığı dönemde yaratacağı ikiyüzlü kahramanlar babasından izler taşıyacaktır. Çevresine eziyet eden, yalan söylemekten, yalan yere yemin etmekten kaçınmayan bu adam; ağzında dualarla, çocuklarını döven kocaman elini öpmesi için onlara uzatacak, çocuklar gücünün Tanrı’dan geldiğini sandıkları babalarının elini öpmek zorunda kalacaktır.
Çehov, yıllar sonra bir yazısında dayaksız tek günlerinin geçmediği çocukluk yıllarını anarken şöyle söyleyecektir: “Dedemi bey ve adamları döverdi, babamı dedem döverdi, babam da bizleri döverdi. Yine de kurban olmak, cellat olmaktan iyidir.”
Çehov’un annesi Yevgeniya (Morozova), kumaş satmak için bir kentten öbürüne giden bir tüccarın kızıdır. Babasının koleradan ölmesi üzerine annesi, Rusya’nın kimbilir hangi köşesinde ölüp gömülen kocasının mezarını bulmak için bir araba kiralar, kızlarını da yanına alarak Rusya’yı bir baştan bir başa aşar. (Yevgeniya, sonrasında mükemmel bir hikaye anlatıcısı olarak bu yolculukların hikayeleriyle çocuklarını eğlendirecektir.) Denize vardıklarında daha öteye gidemedikleri için orada kendilerine bir düzen kurarlar. Genç Yevgeniya, kocası olacak Pol Yegoroviç ile burada tanışır.
Yevgeniya, sevgi dolu bir annedir. Çocuklarına yemek yapmak, onların karnını doyurabilmek ona huzur verir. Mutfakta işi olmadığı zaman dikiş makinesinin başındadır. Altı çocuğunu eliyle giydirir. Oğlunun pardesüsünün bir yıl daha dayanması için ne yapması gerektiği ya da kızının robunu nasıl uzatabileceği onun için çözüm bekleyen sorunlardır. Ardında koşturması gereken işler hiç bitmez. Çocuklarını kucağına alıp okşamak, onlara masallar anlatmak hoşuna gitse de buna zaman bulamaz. Kocasının zorbalığının ve yalanlarının mahvettiği yaşamı karşısında sık sık gözyaşları döker ancak ne gözyaşlarına aldıran ne de yakınmalarını dinleyen biri vardır. Anton Çehov, geçmişe dönüp baktığında yeteneklerini babalarından alsalar da ruhlarını annelerinden aldıklarını düşünecektir.
Taganrog’da görkemli ve zengin ne varsa hepsinin Yunanların olduğunu gören/düşünen Baba Çehov, bu başarının yalnızca Yunanların bildiği sırlara dayandığına inanır. Bu sırrı öğrenmek için onların dilini bilmek gerekir. Anton’u bu nedenle öğrenim yaşına gelir gelmez Yunan okuluna yollar. Oğlunun bu denli güzel şarap, zeytin ve buğday ticareti yapan akıllı insanların doğup büyüdüğü ülkeye giderek orada zengin olacağını, ana babasını yaşlılık yıllarında rahata erdireceğini düşler.
Anton, bilgisiz ve hoyrat öğretmenlerin öğrencileri sopayla dövdüğü bu okulda öğrenim Yunanca yapıldığı için başarılı olamaz. Babası, onu okuldan almak zorunda kalır. Öğrenimini Taganrog Gymnasium’da (Jimnazyum) sürdürür. Çehov’un on bir yıl öğrenim gördüğü bu okulun adı daha sonra Çehov Gymnasium olarak değiştirilecektir.
Baba Çehov’un (Pol Yegoroviç) manifaturacı, baharatçı, bakkal olarak yoksul müşterilerine hizmet veren dükkanı aynı zamanda meyhanedir. Babanın hırsızlık yapacaklarından korktuğu çıraklarına (Onlar; beş kuruş almadan çalışan, yarı aç, yarı tok yaşayan, sürekli dayak yiyen iki çocuktur.) göz kulak olmak da onun ve kardeşlerinin görevleri arasındadır. Anton, bu ortamda derslerine zorlukla çalışır. Kırık notlar alması hem okulda hem de evde şiddetli cezalar görmesine yol açtığı için gözü kitaplarından başka bir şey görmez. Okul, dükkan ve kilise arasında paylaştırılan saatler içinde yeteri kadar uyumaya fırsat bulamaz. O, mutlu bir çocuk değildir. İleriki yaşamında çocukluğunu berbat eden zorbalık ve yalanlar nedeniyle ürküntüye kapılmadan ve tiksinmeden o günleri anamayacak, geçmişe dönüp bakmaktan korkacaktır.
Devrimcilerin giriştikleri suikastların, siyasal komploların sürdüğü bir dönemde Taganrog Gymnasium’da öğrenciler de politikayla ilgilenir. Anton, düzenlenen gizli toplantılardan uzak durduğu gibi yasaklanmış kitapları da kendisini zorlayarak okuma gereği duymaz. Yürüyeceği yolu kendi kendisine bulmaktan yanadır.
İmparatora körükörüne boyun eğen bir halkın yetiştirilmek istendiği ortamda öğrencilerin özgür düşünce okulları sayılan tiyatrolara gitmeleri istenmez. Bir tiyatro sahnesini ilk kez on üç yaşındayken gören Anton’un içinde ise tiyatroya karşı büyük bir tutku yeşermeye başlar. Tragedyalar ve farslar yazar, kendisi oyuncu olur, makyaj yapmayı, türlü kılıklara girmeyi sever. Ağabeyleri ve okuldan arkadaşlarıyla amatör bir topluluk oluştururlar. Sonrasında zengin dostların salonlarında ya da samanlıklarda kalabalık karşısında temsiller vermeye de başlarlar.
Anton, ağabeyleriyle Kekeme adını verdikler bir gazete çıkarır. O ve Aleksandr gazetenin yazılarını yazarken Nikola onları resimler. Ağabeyleri üniversite öğrenimleri için Moskova’ya gittiğinde Anton, tek başına kalsa da bu işten vazgeçmez. Bu gülmece gazetesi, onun yetişmesinde önemli rol oynar. Aynı zamanda onun içinruhsal bir sığınak olur. Yazı yazarak birkaç kuruş kazanabileceği günlerin düşlerini kurmaya başlar. Bu asıl mesleği değil, kazancını artırmanın yollarından biri olacaktır. Ağabeyi Aleksandr da aklı başında hiç kimsenin meslek olarak yazarlığı seçmeyeceğini düşünmektedir. Yazarlık, insanı açlıktan öldürme mesleğidir.
On beş yaşındayken ziyaret ettiği arkadaşlarının yaşadığı kırsal bölgede soğuk ırmaklara girince hastalanır.İyileşme sürecinde kendisiyle ilgilenen doktorun etkisiyle doktor olmaya karar verir.
Bu arada sahip olduğu ufacık bir toprağa ev yaptırarak kiradan kurtulmayı düşleyen Baba Çehov, bir müteahhit tarafından aldatılır, borçlarının altından kalkamaz, iflas eder. Borcundan ötürü hapse girmemek için üniversitede okuyan oğullarının yanına Moskova’ya kaçar. Ardında kalan dört çocuğu ve eşi, evdeki eşyaları satarak geçinmeye çabalar. Evleri açık artırmayla satılarak kapı dışarı edildiklerinde ise anne, küçük oğlunu ve kızını yanına alarak Moskova’ya gider. Orada da onu bekleyen yoksulluktur. Taganrog’da kalan oğullarından İvan’ı ona acıyan bir akraba yanına alınca Anton tek başına kalır.
Anton Çehov, eğitimini tamamlamak amacıyla üç yıl daha Taganrog’ta yaşar. Geçimini sağlamak, ailesine para gönderebilmek için mizah dergilerine kısa öyküler yazar, özel dersler verir. Evde bırakılan çömlekleri, sürahileri, şişeleri… satar. Ailesine onları neşelendirecek mektuplar yazar. Mutsuz değildir. Artık ne babası vardır, ne dükkan, ne kilise, ne dayak. Özgürdür. Boş zamanlarını kitaplıkta geçirir; Cervantes, Turgenyev, Schopenhauer, Hugo gibi önemli yazarların yapıtlarıyla tanışır. Kaleme aldığı Babasızlık adlı tiyatro denemesi Moskova’da güldürü gazetelerinde çalışan ağabeyi Alexander tarafından beğenilmeyerek geri çevrilse de vodviller, garip entrikalarla dolu dramlar yazmayı sürdürür.
1879 yılında okulunu bitirerek Moskova’ya giden Çehov, burada tıp fakültesine kabul edilir. Yüreği iyi bir gelecek umudu içinde coşkuyla dolup taşar.
Yararlanılan Kaynaklar:
Irene Nemirovsky, Bir Yazarın Romanı, Cem Yayınevi, İstanbul 1987.
Beyhan Asma – Samet Gökçeli, Çehov ve Memduh Şevket Esendal’ın Hikâyelerinde Çocuk (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/313539)
Anton Çehov (https://tr.wikipedia.org/wiki/Anton_Çehov)
–